Amaçsızca yürüdüğüm bu yolda artık kimseye mutluluk vaadinde bulunmuyorum. Kimseye şan, şöhret ve liyakat sözünde de bulunmuyorum. Söyleyebileceğim tek şey bundan sonraki yolu yalnız yürüyeceğimdir. Kimsenin en değerlisi ya da kaybetmekten korktuğu olmadan, kimsede bir anlam ifade etmeden ve milyonların yaşadığı bu soğuk, gri, kalabalık şehirde kimseye çarpmadan yürüyeceğim. Satırlarımı kanımdan dolma kalemle yazıp öyle bırakacağım geleceğe. Yürüdükleri sokakta ruhundaki acıdan ölmek üzere olan bir yalnızın gezdiğini bilsinler diye. Bu onlara çok şey katar. Öyledir zaten, yaşanacaklar değil, yaşanmışlar değiştirir insan hayatını. Günün birinde yaşayan birisi olursam belki o zaman ben anlatırım yaşadıklarımı ama sanmıyorum o günlerin geleceğini. Kalbim her geçen gün biraz daha tükeniyor, zihnim her geçen gün biraz daha karanlık düşüncelere kapılıyor ve ben her geçen gün biraz daha ölüyorum.
Son sigaram elimde ve içkimin son yudumları... Şehrin soğuk rüzgarı bedenimi, geçmişin pişmanlıkları ruhumu ele geçiriyor artık. Ölümü hissediyorum, bu son kısımda eşlik etmeye başladı bana. Hissetmek en büyük mutluluk. Çünkü insan bildiği ama ne olursa olsun hissedemediği şeylerden korkar, bense korkmuyorum artık. İçimde kendi kendimi bitirmenin pişmanlığı ile ölüme kucak açıyorum. İnsanlar ölüyor, görüyorum ve etrafları üzülen insanlar ile dolu oysa benim üzülecek kimsem yok, hatta tabutumu taşıyacak dört kişi bile. Yalnızlığın derine vurduğu bir yerdeyim. Üstüm başım yıpranmış, ellerim kan ile boyalı ve yüzümde neden olduğunu bilmediğim hafif bir tebessüm, gözlerimde ise koca bir anlamsızlık...