Sen gideli ne kadar zaman oldu? İnan bilmiyorum. Ne kadar olmuş olursa olsun çok fazla gibi geliyor. Gitarıma dokunmadım bile o günden sonra, biliyor musun? Böyle kendi kendime konuşmak da iyi gelmiyor artık. Rafımda bıraktığın o yaprak parçasını hatırlıyor musun? Hani şu küçük kız vermişti sana. Sen de evime kadar çıkarıp bırakmıştın. Bir daha da düşünmemiştin hani. Onu yalnızca benim evimde bırakarak benim için unutulmaz bir anı haline getirdiğini de düşünmemiştin. Hatta bütün bunları tekrar asla düşünmemişsindir. Elbette düşünmedin, hayır, bu sorun değil. Sorun; o yaprağı benim rafımda tutup senin için anlık bir mutluluk olan, kız sana o yaprağı uzatırken yüzünün aldığı hali gayet iyi hatırlıyorum. Bir şeyi benim bütün ömrüme yaymam. Evet, biliyorum, ömrümün sınırları henüz belli değil ve bu yüzden bunun tüm ömrümü kapsadığını söyleyemem ama şu an yaşıyorum ve şu an o yaprak elimde. Artık çok kurumuş bir şekilde elbette. Neyin tazeliği kalıyor ki bunca zaman sonra? Bak bize güzelim. Kaç zamandır birbirimizin gözlerinin içine bakmıyoruz. Sahi, kaç zamandır? Ah, doğru, bilmiyordum. Birazdan balkona çıkıp o yaprağı toz haline getirip rüzgara teslim edeceğim. Ona veda edebiliyorum bak. Sen burada olsan bugün belki sana da ederdim ama hayır, sen vedaların kızı değilsin değil mi? Girdiğin hayatlara bir anda girip bir anda çıkmayı seviyorsun. En azından benim hayatıma giriş ve çıkışından çıkarımım bu benim. Ben de yanılabilirim. Bu gayet doğal. Alkolün yanılma payını hesabıma eklemedim bir de. Merak etme, çok içmiyorum. Hani etmezsin de işte etme diye. Bir şekilde seni kendimden önceye koymayı bırakamıyorum. Çok denedim. Hiç olmadı.


Hiç olmadı deyince sahi, neler olmadı hayatında bu aralar? Seni merak etmeyi bırakamıyorum şimdi, dur onu sonra hallederiz. Şu tatlı yeğenin nasıl ya da? Sırası gelmişken söyleyeyim, bence hiç tatlı değildi. İstediğin şu dil okuluna gidebildin mi? O kitabı ne yaptın? Hani çantandan hiç çıkarmadığın ama asla okumadığın. "Bir gün okuyacağım ve o gün bitecek." dediğin kitap yahu. Bitmedi değil mi? Şaşırmadım. Başlamamışsındır da zaten. Bak, aynı biz. Başlayamamış, bitememiş ama bir gün belki olunur denmiş bir şey. Eh tabii bir farkla, biz bir gün olamadık. Ulan biz bir gün bile olamadık. Bari biraz tam olsaydık. Arkadaşların nasıl peki? Beni hiç sevmemişlerdi. Yüzlerine çok güldüm sırf seni sevdiğimden ama ben de onları sevmemiştim zaten. Üzülmüyorum. Beni sevmeyen insanları anlamıyorum zaten. Seni de anlamıyorum yani. Haha.


Ne? Ciddi mi olayım? Ne zaman ciddi olamadım ki ben? Peki ama öyle olsun. Dedim ya gitarıma dokunmuyorum ne zamandır diye ya da öyle mi demiştim? Hatırlamıyorum. Neyse. Parmak uçlarımdaki nasırlar geçiyor galiba. Ya da zamanla bir şeyler oluyor. Hiç sevmezdin o nasırları sen. Seninle beraber sevmediğin şeyler gidiyor bak. Ben bile kendimden gidiyorum yavaş yavaş.


Hani bir gün seni üzdüğüm için seni götürdüğüm o bina vardı ya. Artık yok. Yıktılar onu. Evet, şerefsizler. Bahçesindeki ağaçları bile kestiler. Sen telefonda konuşurken o ağaçların gölgesinde beklemiştim seni. O günden belliydi gerçi. Hiç sevemedin beni. Uğraştın mı acaba? Ya da düşündün mü? Beni değil. Beni sevmeyi. Beni sevme ihtimalini. İhtimallere bile razıymışım demek ki. -mışım, evet. Artık değilim bak, seninle böyle konuşuyorum. Yahu seni yüreğimden atmaya çalışıyorum işte. Hani o içtiğin ve benim nefret ettiğim sigara paketlerinin üstündeki ciğerler var ya. Hah, işte kalbim onlardan birine döndü sayende. Yavaş yavaş kazıyacağım seni ondan. Acelem yok. Tek gereken doğru alet. Spatula mıdır, Sparta mıdır neresidir bilmem, ondan gerek bana işte.


Kendi kendime bırakacağım seni ben. Hayatımdan çıkmanı keyifle izleyeceğim bu balkondan. Evet, yalnızca birinci kat ama olsun, hala kaldırımdan yukarıdayım. Tükürürsem insanların başına gelir. Merak etme, kalbimden attığım kalıntılarını insanların geçtiği yollara atmayacağım. O kadar insafsız değilim. Neme lazım, birinin yüreğine dokunur falan. Hasta etmeyelim insanları durduk yere. Senin anlayacağın yok. Gerçi zaten karşımda dururken benim sevgimi anlamamıştın zamanında, neden bir şeyleri çabuk anlayacağını düşündüysem?


Bana zorla izlettiğin ve ömrümden yaklaşık birkaç milyon yıl çalan şu saçma Fransız filmi vardı ya hani, oturdum geçen gün onu izledim tekrar. Haklıymışım. Hala zaman kaybı. O gün sana öyle diyemedim, oturdum, tam 36 dakika 23 saniye boyunca film hakkında boş boş konuşmanı dinledim. Bir de gözlerini izledim. Hiç kopamadığım o renk değiştiren gözler. Hala düşünürken kötü olduğum o gözler. Beni yoran o gözler. Nasıl keyifle anlatıyordun başroldeki kızın yaşadıklarının filmin sonuna etkisini. Tekrar izleyince gördüm de çok da bir etkisi yokmuş. O kız o arabaya binmek zorunda değildi mesela. Neyse, konudan sapıyorum. Sen de beni çok dinlemezsin zaten.


Yeni kitaplar aldım biliyor musun? Nereden bileceksin, aman. Diğer aldıklarımı okumadım henüz evet ama olsun. İstedim ve yaptım. İnsanın bir istediği olmayınca sen gibi başka bir istediği olsun istiyor, kitaplar gibi. Sahi, sana aldığım kitabı ne yaptın? Onu da okumadın değil mi? Çantandaki o kitap bitince okuyacaktın sözde. İlk sayfaya karaladıklarımı okusaydın keşke. Kusura bakma ama öküz gibi çantana atmıştın kitabı sana ilk verdiğimde. Sayfalar arasına koyduğum yoncalara baksaydın bari. Sen benimle ilgili neyi gördün ki zaten? Bazen beni bile görmedin. Bazen mi? Kendime iyi davranmaya çalışıyorum sadece.


Şimdi ne anlıyorum biliyor musun? Sana olan aşkım bir illüzyon. Yalnızca senin benim kafamda oluşmuş haline bir ilgi. Seni kendimden ayrı düşününce o kadar da iyi bir insan olmuyorsun. Ama sorun şu ki kendimi senden çıkarınca da geriye pek bir şey kalmıyor. Ve kalan da kötü birisi. Düşünebiliyor musun? Ben. Kötü birisi. Gözlerine bakarak yalan söyleyemeyen adam kötü birisi. Benden gidişin ikimizi de kötü yaptı, bak. Bilmiyorum, belki bundan bir şikayetin yoktur. Bilmiyorum. Hiçbir halt bilmiyorum. Zaten bilsem bugün bu halde olmazdım. Bugün bu halde olmasam yarın nasıl birisi olurum, onu da bilmiyorum.


Köpeğin nasıl? Küçük cehennem zebanisi. Ya da boş ver onun nasıl olduğunu, bilmek istemiyorum. Zaten boşluğa düşen bu sözlerimi hissedince bile hırlamaya başlayacak eminim. Bak, gördün mü?


Arada bana attığın şarkıları dinliyorum. Anlamlar çıkarmaya çalışıyorum. Hiçbirinin bir anlamı olmamalı. Çünkü ben buradayım ve sen değilsin. Ve sen oradasın ve ben buradayım. Ve aramızda mesafeler var ve mesafeler olmasa bile aramızda herhangi bir şey yok. Beynimin içindeki bu saçma haritayı görüyor musun? Sen neyi gördün ki gerçi?


Yeter bu kadar seninle konuştuğum bence. Sence? Bak, hala bir şeyler hakkında senin fikrini merak ediyorum. Ben akıllanmam. O uçarı çocuk da değilim. Çocuk da değilim gerçi. Ne kadar neyim bilmiyorum. Ne olurum zaten hiç bilmiyorum. Önce sensiz olmam gerekiyor, onu biliyorum. Sensiz ben ben olayım ki sonra bir şey olabilme ihtimalim olsun. Şuna bak, yine ihtimallere tutunmuş gidiyorum bir yerlere. Yolda kalmasam bari. Hadi, hoşça kal.