Sonsuz aşk hep arzulanan. Ama bir kadına duyulan aşkla O kadını sonsuz yapmak...

Zamanın hatta ülkelerin, okyanusların ötesine taşımak,bambaşka birşey...


O, Öyle aşıktı ki o kadını Venüs yaptı. Dünyanın en bilinen Venüs tasvirindeki

Simonetta Vespucci...


Vespucci ailesine mensup, Amerigo Vespucci nin kuzeni. Altın sarısı bukle bukle omuzlarına dökülen saçları ve okyanus mavisi gözleriyle Dünya’nın o dönem tartışmasız en güzel kadınıydı... Floransa’da dilden dile dolaşan güzelliğiyle meşhur oldu. Birçok ressam ona modellik teklifleri götürüyordu. Ama Simonetta çok mutsuzdu. 16yaşında uzaktan kuzeni ile zorla evlendirilmişti.Eşi Marco Vespucci yi sevmiyordu. Dünyada tek başına, huzurlu bir yaşamı olmayan çok mutsuz bir kadındı.


Alessandro... Esprili, şakacı, yetenekli ve ciddi öğrencilerine her zaman vakit ayıran, Leonardo da Vinci ‘nin sıra arkadaşı.. Floransa ‘nın Muhteşem Lorenzo dönemi olarak adlandırılan ünlü döneminin ressamı. Bir rivayete göre kısa boylu oluşundan başka bir rivayete göre ise elinde devamlı küçük bir şarap fıçısı ile gezdiği için ona ‘küçük fıçı' anlamında ‘Botticelli' demişlerdi.


Simonetta ve Botticelli Floransa'da tanıştılar. Botticelli ona ilk görüşte aşık oldu. Bu, resimlerinde de vurguladığı gibi kutsal denebilecek bir aşktı.Tüm kutsal tasvirlerde Simonetta’nın yüzüne yer verdi. Simonettayı gördüğünden beri Botticelli’nin kutsalı adeta Simonetta idi. Onu aklından çıkaramıyordu. Aklında yalnızca o okyanus mavisi gözler ve hüzünlü bakışlar vardı. Simonetta'nın onu reddetmesi bile umrunda olmamıştı. Ona karşı hissettikleri kalbinden ruhundan tuvallerine taşıyordu.


Simonetta ise Medici ailesine mensup Juliano Medici ile gözlerden uzak tutkulu bir aşk yaşıyordu. Juliano'ya aşık olmuştu. Bu gizli aşk, hayatı ona anlamlı kılan tek şeydi. Gözü başka birşey görmüyordu. Bu sebeple Botticelli veya resimleri de umurunda olmadı.


Herşeyin farkında olan Botticelli ise onları birgün Venüs ve Mars olarak resmetti. Mars (Juliano) resimde güçsüz, Venüs (Simonetta)güçlü betimlenmişti.  Venüs’ün aşkı karşısında sarhoş olmuş güçsüz düşmüş Mars ve Bu aşka şahitlik eden Satirler (aşkı ve sarhoşluğu betimleyen) vardı. (1483)


Fakat birgün Simonetta, henüz 20’li yaşlarda iken tüberküloz sebebiyle hayata gözlerini yumdu.


Simonetta’nın erken ve trajik ölümü Botticelli yi derinden sarstı. Öyle bir acı içindeydi ki; Onun yeniden doğmasını yeniden karşılaşmalarını onun hüzünlü mavi gözlerine yeniden bakabilmeyi diliyordu içten içe... Sanki bu dileği gerçekleşirse bu kez kalbini kazanıp, onun hüzünlü yüzünü biraz gülümsetebilecek gibi hissediyordu. Kalbinden, ruhundan taşan ve resimlerinde can bulan kutsal aşkının adeta içten içe tüm kalbiyle yeniden doğmasını dileyerek onun ölümünden tam 9yıl sonra tamamlayacağı bir resim yaptı.


Bu resim; Dünya'nın en meşhur resimlerinden biri olan Venüs'ün Doğuşu(1485) idi.


Venüs'ün Doğuşu, aynı zamanda ilk büyük ölçekli (172×285cm) Rönesans tablosu ve Avrupa’daki ilk Rönesans nü resim olarak bilindi.


İnsanlık tarihinden bu yana içten içe hepimizin istediği, sanatçıların bunu sağlama adına bir ömür çalıştığı hatta bedeller ödediği...


Ölümsüzlük...


Bir ressam; kalbinden doğan saf, karşılıksız aşkla, ölümsüzlüğü Güzel Simonetta’ya verdi.


Bu muhteşem aşkın sahibi ise yüzyıllardır olduğu ve sonsuza dek olacağı gibi


 -vasiyetinde belirttiği üzere-


Lady’si'nin ayakları dibinde uyumakta.


“Beni, Simonetta’nın ayakları dibine gömün.“                                                                                  Sandro Botticelli (1445-1510) 



Kaynak: G. Vasari-Sanatçıların Hayat Hikayeleri

Khan Academy

-Bilgilerden esinlenerek oluşturulmuş bir öykü denemesidir.