insan, yaşamsal formunun detaylarını daima hayatta öğrendiği ve işlediği veriler üzerinden sağlar. bu bağlamda eylemde bulunduğu ve teorik olarak zihninde gerçekleştirdiği tüm edimler verilere bağladır. işte bu yüzden analiz ve kritik etmek insanı hayata hazırlar. aksi yönde yapmaya çalıştığı tüm türevler onu sadece canlı yapar.
ama kişinin ya da bireyin hatta toplumun dahi canlılığını sürdürmesi için iyi bir analiz ve gözlem yeteneğine sahip olması gerekir. çünkü doğanın sunmuş olduğu varsayımları anlamadan direkt olarak kabul ederek var etmek hem kendi hem de tüm canlılığı tehlikeye düşürmektedir. buradan hareketle canlılık serüvenine devam etmek için öncelikle elde bulunan veriyi gözlemlemek ve bunun ışığında analiz etmek gerekir. böylelikle hem bireysel hem de toplumsal şuurun sac ayaklarının belirlenimi sağlanır. canlılık kendi bilişselliğini ve bilinçselliğini oluşturarak hem genetik olarak hem de sosyolojik olarak aktarımlarını gelecek nesle aktararak yeniden oluşan düzene ve dizayna ayak uydurabilir. yani revize edilmiş veya edilecek yaşama kendiliğiyle tutunur. işte bu yüzden verinin önemi ve kritik edilmesinin değeri anlaşılmaktadır. peki bu önem ve kritiğin ne kadarı bize gerçekliği sunacaktır? çünkü hayat reel perspektifi kadar alt yazılıma sahip olan teorik zihne bağlanmasıyla ancak bir açı sunacaktır. o yüzden insan olarak bize düşen görev elimizdeki veriler ışığında daha yaşanılabilir bir evren inşa etmeliyiz. yoksa dünya düzleminde bir canlılıktan bahsetmek hayal olacaktır. bu açıklamaların ve soruların öngörüsünde insan olma çabamıza hız kazandırmalıyız. aksi durum söz konusu olursa eğer canlılık bir tükenmişlik şemsiyesi altında kendini bitirecektir ve dünya bütün yaşamsallığını sığılaştırarak bize karşı savaş açıp elbette biz canlılığı yenecektir. iyi bir savaş ya da barış istiyorsak kendiliklerimize ve kendimize çekidüzen vererek yaşamalıyız.