İçinde müzik olduğunu duyduktan sonra hemen açıp izlediğim bir filmdi. Müzik varsa muhakkak kurtulan bir insan da vardır, diye düşündüm. Neyden ya da nereden kurtulduğunu bilemem tabii. İzlemeye başladığım andan itibaren acaba hangi 4 dakikadan bahsediliyor diye düşündüm. Sonra baktım ki herhangi bir 4 dakikası da güzel. Hapishane ortamı, intihar, şiddet derken hâliyle soğuk bir hava var filmde. Bir yere kadar soğuk, çünkü insan var içinde. Öyle değil mi? Aldığı her nefesle mucizenin ya da sıradanlığın yanında yürüyen insan. Hani gece dışarı çıkarsınız da yerlerde hafiften buzlanmaya başlamış kar vardır. Havada ayaza kesmiş bir soğuk... Bir adım atsam düşerim büyük ihtimalle, dedirten bir hava. Soba kokuları, uzaktan köpek ulumaları ve karanlık... Ama yine de yürürsün. Öyle bir soğukluk sanki.
Yaşlı bir piyano öğretmeni ve hapishanedeki öğrencileri... Öğrencilerin içinde birisi var ki hepsinden farklı. Olağanüstü bir yeteneğe sahip. Ama öfkeli; hayata ve insanlara öfkeli. Ya da artık öfkelenemeyecek kadar dolmuş birisi. Gözlerinde bir açlık var. Bana yardım edin, beni bırakmayın, der gibi bir bakış. Herkesin göremeyeceği bir bakış. Ama o gözün içine şimdiye kadar hiç bakılmamış ya da başka amaçlarla bakılmış. Zamanında siz beni görmediniz şimdi bana bakmaya hakkınız yok, der gibi bizim öğrencimiz. Gözleri başka, sözleri başka konuşuyor. Acıya doymuş ve tepkilerini şiddet olarak kusan biri. Eğer insan içindeki kapıları bir kapatırsa onu dışarıdan birinin açmasının ne kadar zor olduğunu gösteriyor bu film. Öyle kolay değil işte o kapıyı tekrar açmak. Bu öğrencimizde biz biraz da bunu izliyoruz. O kapıya dokunan eller kırılıyor, eziliyor, kanıyor. Pes etmeyen birisi, bir adım atabilir belki içeriye. Belki kırılacak, üzülecek, alnının ortasına bir yumruk yiyecek belki de. Bunları kabul ediyor da giriyor içeri sonuçta. Film, bu öğretmen ve öğrenci üzerinden ilerliyor daha çok. Çoğu sahnesinde müzik mevcut. Hem de ne müzik! Ara ara öğretmenin geçmişine yöneliyor kameralar. Yaşanmışlıkların ve yaşanılamayan bir hayatın izini görüyoruz öğretmende. Filmin içinde değişik konulara da değinilmiş. Ve o meşhur 4 dakika sahnesi var. Tekrar tekrar izlenesi 4 dakika. Öğrencimizin acısını, öfkesini, çığlığını, sesini, sessizliğini ve muazzamlığını bir kez daha ortaya çıkardığı o sahne. Ben buradayım, dediği sahne. İnsanlara kendisini anlatması için 4 dakikadan fazla bir süre verilmesi gerekiyor belki de. Kimse açıklamasını 4 dakikaya sığdırmak zorunda kalmamalı. Hep dinlemeli ve ucu görünmeyen zamana güvenmemeli, belki de. Bu yazdıklarımın ne kadar bir çözümleme olduğundan emin değilim. :) Bu arada biz mi filmi çözümlüyoruz, o mu bizi çözümlüyor, bilemiyorum. Çözümlediğimiz ya da öyle sandığımız her filmde içimize bir kez daha 'merhaba' diyoruz. Bir kez daha tanışıyoruz kendimizle. Güzel bir film, izlemenizi tavsiye ederim.