Siyahtan daha siyahtı gece

Karanlık yeniden anlamlanmıştı

Uzun zamandır yürüyordum ben hep yürüdüm 

İstemediğim şefkatli ellerden kurtulmaya çalışarak yürüdüm

Karanlıktan korkarken güneşin doğmasını istemeyerek yürüdüm

Sonra soğuk bir mum ışığına tutundum 

Yalnız değildim ama yalnızdım

Hiç bu kadar aydınlık bir karanlık görmemiştim ve bu kadar kalabalık yalnız olmamıştım 

Yürüdüm 

Yalnızlarla yalnızca yürüdüm

Onlar yolu yarılamışken ben yolun başındaydım  

Beni bırakmazlar sandım yanıldım

Hiç bu kadar yanılmadım diye düşünürken yanıldım

Yalnızken yalnız kaldım

Manzaramı hayal ederek yürüdüm 

Belki yemyeşil ağaçların yanından geçiyordum belki masmavi bir denize doğru gidiyordum 

Önemli değildi karanlıktı 

Hava değildi karanlık olan

zihnim bu kadar karanlıkken nerede olduğumun ve yalnızken kiminle olduğumun bir önemi yoktu

Yürüdüm

Gece vakti olduğunda ve yalnız olduğunda kim olduğumun bir önemi kalmıyormuş ve nereye gittiğim anlamsızlaşıyormuş

Belki papaz babanın tanrıyı öldüren oğlu Nietzche'yim

Belki de Hayyam’la aynı derslere girip çıkışta Alamut Kalesi’nde soluğu alan Sabbah’ım

Ya da beni korurken kendini benden korumayı unutan Sezar’ı arkasından bıçaklayan Brutus

Hava karanlıkken ve yalnızken yolumuz aynıydı

Ben hep yürüdüm

Onlarla ve yalnız yürüdüm

Çabaladım bazen doğru bildiğimi yaptım 

Jan Dark oldum Fransa’yı kurtardım

İngilizlerin eline terk edildim yine yalnız kaldım 

Adımın da bir önemi olmadı

Ne yaptığımın da

Ben hep karanlıktaydım

Yürümekten yoruldum 

Yıllardır yürüyordum 

Oysa geriye baktığımda anladım

Pes ettiğimde yirmi dördüncü adımdaydım 

Sayıların bir önemi olmadı 

Çünkü zihnimde

Siyahtan daha siyah bir gece doğdu ve tam yüz yıl sürdü