’Kavgaları birikiyor insanın! 

Her uzvundan ayrı ayrı taşıyor acısı zamanla! 

Yaşımdan yorgun, yaşımdan telaşlıyım bugünlerde!’’

Diyordu şair. Boş bir dilek kavanozu misali her şeyi içimizde açılmak üzere biriktirdiğimiz zamanlardı belki de.

Belki de insan olmaktan yorulmuştuk. Bilmiyorsun, bilmiyorum…

bu kısrak denklemde elle tutulur bir sebep aramak için daha kaç yenilgi barındıracağız? Sayısız soru soruyorum hayata artık.

Cevapları olabildiğince ağır tezahür ediyor kulaklarıma. Tartıda ağır gelenin ne olduğunu merak ediyorum.Sevgisizliğin ve korkaklığın bir arada bulunduğu çerçeveler ellerimi kesiyor, kanıyla tuvallerinizi renklendiriyorum. 

Hepinizin hayatında iz bırakmak gibi bir gayret değildi bu, sadece var olmak istemiştim. 

Ne komik değil mi? Anlıyorum yüzündeki ifadenin nedenini. 

Canım İnsan, yoruldum. Sen de beni anlıyorsun değil mi? İçimdeki katran tutmuş ölüler ülkesine çiçek ekmekten ellerim nasır tuttu, çoğunuzun yarasını sarmaktan usta bir mumyacıoldum üstelik ama ben çürüdüm.

Belki de onca şairin söz ettiği şeylerdi bunlar…

Dili sevgiye, güzelliğe dönmeyenler kategorisinde kaç beden palto giydim şu hayata? Biliyorum vitrinden hayatları okumak size keyif vermiyor. İzahını zor yaptığımız her şeyin darmadağınık gövdesini görmek zor olsa gerek (aynadakinden tanıyorum hissiyatı).

neyse konumuzun bununla alakası olmasın,

bir hatıraya yer vereceğim, Şehrin beni taşımak gibi bir sorumluluğunun olmadığını söylemişti bana, acıyarak sevdiğim birisi… 

O günü hiç unutmuyorum. Sobaya dokunmadan canının yanacağını anlamayan çocuk gibi, ona dokunmadan anlayamamıştım bu tasvirleri. Bir sevda aldı beni sonra, Suretimde cenaze vardı sanki. Cemal Süreya’yı anlamıştım o an ve daha nicesini. Gittiğim her yere ondan bir parça götürmeye başlamıştım. Sonra geçti cancağızım. Onu taşımayı bu kadar önemserken kendimi unutmuştum. 

Sahi en son nerede bırakmıştım onu? burada gülüyorum, bir eşya gibi kaybetmişim kendimi...

 

Canım insanlar!

Size soracak daha nice sorularım var, lâkin cevapları beni ürkütüyor. Bu yüzden karanlıkları daha çok seviyor ve size reveransımı vermeden sahneden ölesiye kaçıyorum. Kendi doğamda daha elverişli arazilerde yaşam arıyorum. Kirletilmemiş sevgilerle sarmalıyorum açtığınız yaraları. İç sesimle istişarem oldukça hiddetli. Sizden kaçtıkça kendime yakınlaştığımı fısıldıyor kuşlar ve ben Kendimle barışıyorum. 

Ve size diyorum ki ; Gülümsemekten çekinmeyin. Korkmayın sevmekten, düşmekten ve inanmaktan.