Günden güne içim titriyor, sanki içimde bir kurt varmışcasına beni içten yiyip bitiriyor. Her zaman olmaktan korktuğum adama günden güne daha da benziyorum, bürünüyorum. Vücudumun artık kaldıramadığını hissediyorum, beni en çok yoran, en çok üzen ise bu. Her geçen saniye, her geçen salise de nefes almak daha yorucu bir hale geliyor benim için, akrep’in her hareket edişinde boğazıma sarılıyor sanki bir adam, nefes alamıyorum. Günler geçtikçe, aylar geçtikçe kafein kokusunun esir aldığı odamda bir novella veyahut roman okurken buluyorum kendimi. Çürüyüp gidiyorum bir köşede, bütün hayatım gözümün önünden bir bir geçiyor. Bir tek yaşama amacım var; gözlerine bile henüz bakamadığım minik serçem. Oturduğum yerde yavaş yavaş ölüşümü izliyorum,keskin kafein kokusu başımı zonklatıyor, yanı başımda ise bir mum yanıyor. Mum küçüldükçe ben de mumla beraber küçülüyorum, şu son günlerde yeniden başladı öksürmelerim. Kırılıyorum, öksürüyorum lakin bir veremliden bir farkım yoktur keza benziyorum da. Yanı başımdaki mum gibi cılız bir ışık saçıyorum etrafıma, eriyip yok olmaya yüs tutuyorum. Bazı anlarda duraksıyorum, sanki bir şeyler yazmamı engelliyor, boğazıma diziliyor diziler, yük oluyor, öksürüyorum, kan öksürüyorum. Yanı başımda yanan o mum var ya özenle seçtim, beyazlığını ona benzetiyorum, tenine, saflığına, bende yaşattığı heyecana benzetiyorum. Öksürüyorum, ardı arkası kesilmiyor, son bir bardak, son…