William Blake, eğitim alamamış olmasına karşın yeteneği ve azmi sayesinde çok küçük yaşlarda sanatçı olabilmiştir. Bütün bu imkansızlıklara rağmen şairliğinin yanında çizim ve gravür konusundaki yeteneği de onun yalnızca çabasıyla bir sanatçı oluşunu değil, sanatçı olarak dünyaya gelmiş olduğunu da sergiler niteliktedir. Şiirlerinde doğayı, insan tabiatını ve inancı konu edinen Blake; yalın ve kafiyeli anlatımıyla çocuklara, imgesel diliyle de yetişkinlere aynı anda hitap etmeyi başarabilmiştir. William Blake’nin şiirleri ilk okuyuşta insana kendini bir çocuk gibi hissettirir hatta anlatımını hafife bile aldırır. Çünkü başlangıçta imgeselliği göz ardı edilir, ne yazdıysa onu anlatmak istediği sanılır. Oysaki şiirlerin içine, gerçek dünyasına inince kullanılan ögelerin tek bir şeyin temsilcisi olmadığı anlaşılıyor. William Blake somutluk içerisindeki soyutluğun şairidir. Şair, dizelerinde bir çocuğun temiz ve renkli hayal dünyasını ustaca betimlerken aynı dizilerde yetişkinlerin iç karmaşasını da özenle yansıtabilmiştir. Çünkü Blake’ye göre tek taraflı bir gerçek yoktur. İnsan iyi olduğu kadar aynı zamanda kötüdür, masumluğunun yanında kuşkucu ve vahşidir. Tanrı ise bütün bunları yaratan yüce varlıktır. Tanrı öyle güçlüdür ki Blake’nin şiirlerindeki kuzunun temsil ettiği masumiyeti ve yine şiirlerinde kaplanın temsilciliğini yaptığı tecrübe, güç ve vahşiliği insanın bünyesinde toplayabilmiştir. Tanrı’nın gücü bu iki zıt kavramı bir vücuda sığdırmıştır ve bunun karşısında insan acizdir. Öte yandan şiirlerinde durağanlığı değil doğayı konu etmiştir çünkü ona göre doğa yaşamdır. Blake de yaşamı hatta belki de ölümsüzlüğü şiirlerine taşımıştır. Aslında Blake şiirleri, bir tür iç yüzleşmenin örneği olarak karşımıza çıkar. Belki de bütün bu estetik ve imgelerle anlatmak istediği şey, yetişkin bir insanın içinde varlığını sürdürmek için çabalayan bir çocuğun artık eski duyguları içerisinde barındıramayan bir yetişkinle olan savaşıdır.


KAPLAN (TECRÜBE ŞARKILARI)

Kaplan! Kaplan! gecenin ormanında

Işıl ışıl yanan parlak yalaza,

Hangi ölümsüz el ya da göz, hangi,

Kurabildi o korkunç simetrini?


Hangi uzak derinlerde, göklerde

Yandı senin ateşin gözlerinde?

O hangi kanatla yükselebilir?

Hangi el ateşi kavrayabilir?


Ve hangi omuz ve hangi beceri

Kalbinin kaslarını bükebildi?

Ve kalbin çarpmaya başladığında,

Hangi dehşetli el? ayaklar ya da


Neydi çekiç? ya zincir neydi?

Beynin nasıl bir fırın içindeydi?

Neydi örs? ve hangi dehşetli kabza

Ölümcül korkularını alabilir avcuna?


Yıldızlar mızraklarını aşağıya atınca,

Göğü sulayınca gözyaşlarıyla,

Güldü mü o, görünce eserini?

Kuzu'yu yaratan mı yarattı seni?


Kaplan! Kaplan! gecenin ormanında

Işıl ışıl yanan parlak yalaza,

Hangi ölümsüz el ya da göz, hangi,

Kurabilir o korkunç simetrini?