Yazarın anlatmak istediği şeye katılıyorum. Belki karamsar olacak ama daha fazlasına bile inanıyorum.
İnsanlar, içlerinde kötülükle doğarlar. İyilik, rahatça bir arada yaşamamız için sahip olmamız gereken özellikler çevresinde oluşan bir değerdir. Kurallar her zaman var olmalıdır. Olmadığı an, insanlar ilk hallerine geri dönme eğilimi göstereceklerdir. Bazıları buna derhal yenik düşecek, bazıları direnmeye çalışacaktır.
Saf iyi ya da saf kötü kitapta yazılanın aksine normal hayatta var olamaz. Saf iyi olmak var olmadığı için, kuralların yok olması durumunda kendini durdurmaya çalışanların içinden bile aslına dönmek, öğretilene ve doğru olana göre yaşamamak geçecektir. Her şeyin en iyisini yapacağına inanılan insanlardan oluşan bir toplumda bile kuralların, kuralları denetleyenlerin, ya da kuralları denetleyenlerin otoritelerinin yetersizleşmesi durumunda; içindeki kötülüğü dışarı çıkarmak için fırsat kollayanlar ellerinden geleni artlarına koymayacaklardır. Ne kötülüğe ne de iyiliğe tam olarak yakın olmayan yönetilme eğilimli pasif insanlar da, hem insanlara hem yapılması gereken işlere pragmatik gözle bakan acımasız ve egoist Hitlerler'in zulmünden korunmak için onların yanında yer alacaklardır. Bu durumda; sayılarını artırmış kötülük yanlıları, kurallar yeniden var olana kadar borularını öttürmeye devam edeceklerdir.
Kitaba dönecek olursak, anlatımı bana parçalanmış geldi yani kitabı anlamak için okuyucu ya yazar gibi düşünmeli ya da okumaya devam etmeli kitabın son sayfasına kadar. Bununla birlikte; yazarın düşünce tarzı, bakış açısı, olaylara yaklaşımı muazzam. Kitapta anlatılmak istenen çok içimizden ama konuşmayı reddettiğimiz bir konu; canavarlar, asla yok edilemezler çünkü onlar içimizdeler.