Temmuz daireden çıktığında saat dokuzu geçiyordu.

Hızlı adımlarla evine doğru yürümeye başladı.

Kafasında hala dairedeki bitmek bilmeyen çeviriler dönüyordu. Balzac kadar Fransız olabilirdi veya Moliere gibi “şaşkın”. Hava iyiden iyiye kararmıştı, soğuk rüzgar yüzüne nefesini kesiyordu. Paltosuna sarıldı, cadde uzunca bir vadiyi andırıyordu .Yırtık elbiseli bir çocuk yanından geçerken ona baktı, bu bakışı tanıyordu; öfkeyle karışık sevgi bakışıydı. İnsanlık ona böyle oyunlar oynuyordu, bir şey demeden uzaklaştı. Odasının kapısını açtı, ince bir gıcırdama sesi kulaklarını tırmaladı.

Yarın yağlayacağım bu kapıyı dedi.

-Dünden böyle söylemişti-

Sanki biraz sonra okyanusa dalacak gibi derin bir nefes aldı.

Her şey bu odaya geldiğinde başlıyordu sanki insanlık bu odada var olmuş ve bu odada yok oluyordu. Kanının çekildiğini hissediyordu. Masasına baktı, her şey dün koyduğu yerindeydi. Zaman bu odada ilerlemiyordu, zaten bu odada zamana ihtiyaç yoktu. İnsanlıkla beraber zamanı da bu odaya gömmüştü ama bütün bunlara karşılık bütün gün dairede işlerini bitirip tekrar bu odaya dönmek için sabırsızlanıyor, bu bekleyiş ağzını sulandıracak bir tat veriyordu.

Sandalyesine oturdu, masanın üzerindeki lambayı yaktı, odada korkunç bir aydınlanma oldu. İki yanı düzlem olan sigaralık sigarasını çıkardı, bir nefes aldı. Parmaklarının kalemi bir mıknatıs gibi çektiğini hissetti ve yazmaya başladı. Beyaz sayfalara karşı o an zihninde ne varsa savaş veriyordu...


Ben ne balık tutmak ne de birinin bana balık vermesini istiyorum, ben balık olmak istiyorum.

...

İnsan ateşi bulmamıştır, ateşi kullanmasını öğrenmiştir aynı hayvanları eğitip kullanması gibi. İnsan evrimini de bu şekilde ilerletmiştir. Evrim insanın bedenin değil de düşüncelerini kullanmayı öğrendiğinde başlamıştır. Homodan başlayıp homo floresiensise kadar geçiş döneminde düşünce evrimi bize duygular kazandırmıştır. Homo sapiense gelindiğinde evrim şekillenmiş, bilgelik kazanılmıştır. Yani evrim bedenen değil düşünceyle, salt akılla gerçekleşen ve bu şekilde ilerleyen bir olgudur.

...

Ya Nilgün Marmara Oğuz Atay'ı tanısaydı yine de intihar eder miydi?


Aklı giderek karışıyordu, kaleme hakim olmakta zorlanıyordu. Sesler, hiç susmayan sesler, karışık düşünceler, insanlık, zaman, Temmuz.

Lütfen sus, elma ağacını kesmek istiyorum. Korkuyorum, korkuyoruz.