(Bu beş yüz yıldır ezilen halkımın destanıydı olsa)


Savaş başladı mı en çok terzilerle yazarlara iş düşermiş.

Sererler pazen kumaşlarını; boyarlar kan kırmızısına, kan mavisine, kan, sarısına.

Yazarlarsa sürerlermiş temiz kağıda kalemini, kan damlayan mürekkebini.

Savaş zamanı gemiler ne mutluluk taşırmış ne de kavuşmaları.

H yüklü bombalar demirden uçakların midesinde, boyu minare kadar!

Çobanın ince ıslığı gibi geçer mermiler.

Kurşunlanır ağaçlar, kuşlar, evlerin çatılarıyla pencereleri.

Namlu hep çocukların hayali oyunların üstünde kalır, savrulmaz mavzeri.

Havayı toprağı ikiye bölerek ilerler, sessizce sokulur mabetlere.


Siperler kazılır bulutlarla, yağmurlarla, tırnaklarla, dişlerle.

Sonra, siperlerde insan ölülerini örtmek için açılır kıpkırmızı gelinciklerim.

Bombardımanlar bir sussa, bebek sesleri çınlatacak sığınakların olmayan camlarını.


Asker nidaları daha bitmeden gün düşer toprağa,

Ölen askerler bizden, öldürenler artık tamamen bizden.

Ölümü ansızın gelecek askerler bile ölü bedenlerin üstüne serilir, sadece ısıtabilmek için onları.

Uzaktan bir baksan!

İnsan seli gibi bir ırmak, kaynaşıyor birbirinin üstünde.

"Biz insanca yaşamayı hak etmiyor muyuz?" diye sormadan bir ölü

Yaşamadan daha yarınları

Bedeni düşer toprağa, gençliği düşer, ciğerlerine dolmadan cıgarası elinden düşer.

Cephesi düşer ansızın, evi düşer, nişanlısına yazdığı mektup düşer.

Yani hayalleri düşer!


Toplar, mermiler, uçaklar! Yani gözün alabildiğince demirden mezarlıklar.

Sadece insan bedenini kesmez bu ilk hücum!

İnsan ruhunu baştan aşağıya doğrayıp geçerken ilk hücum sesi!

Toprağın üstüne düşerken buğday taneleri gibi bedenler

Hala sevdiklerinin hayallerinde

Gülerler, şakalaşırlar, yerler, içerler, düşmezler ansızın yere.

Şakalaşırken cıgara sararlar, mektup yazarlar, ölmek bir türlü gezmez onlara.


Bu ölüm kalım savaşını ne radyoların anonslarında işitmek mümkündür

Ne de cephesi yarılan komutanların yüzünde.

Kim ne gördüyse hatıralarda sürmektedir artık bu apansız savaş.

İnsanın insana anlattığı, insanın insanı anlamadığı kadar sürer.


Artık herkes evinden uzaktır tan ağarırken.

Ne vatanın koruyan buradadır artık ne de işgalciler.

Arkasında bıraktığı sevdiklerinin gözyaşları bile uzak diyarların denizlerine dökülürler.

Çığlık çığlığa bir süngü hücumu, insandan insana kalan bu miras.

Mermiyle, topla, gülleyle, kılıçla, dişle, tırnakla kopan uzuvlar

Hala canlı, hala hareketli oysa tarihimizde.

Kana karışmaz sadece mermiler, eti ince ince doğramaz da hemencecik.

İlk barışa sıkılır, sonra kağıda, en son da ekinlerin daha biçilmemiş evlerin ocaklarına.

Ne ilk olacaktır bu kanlı savaş ne de son olacaktır bu barış.

İnsan kaldıysa geleceğine,

Kaldıysa hayallerine,

Kaldıysa hele umuduna nişan alacaktırlar!


Ve vatan uğruna yere düşerken körpecik kollar, parmaklar ve organlar.

Sorarım size krallar, başkanlar, hele komutanlar!

Savaş manifestosundan geçmez mi bunca çocukların ismi ve hayalleri?

Hepsi sizin gözünüzde birer asker midir?

Yoksa sizin çıkarlarınız mıdır bunca insanın sonu olmayan kendisiyle savaşı?


Jesus vardı hani

"İlkbahar gelmeden kırpsam" diye düşünmez mi koyunlarını?

Ali vardı, çakır gözlü Ali, pehlivan Ali!

Sıcacık koynuna giremeden nişanlısının

Sonbahar yaprakları gibi düştü sırtüstü yere!

Marıo’ya ne demeli?

O güzelim sesiyle bütün kasabayı kendine aşık eden Marıo!

Daha yeni kazanmıştı devlet tiyatrosu seçmelerini oysa.

Hele altın saçlı Ponti?

Kırmızı yanaklı, sırım gibi boyu ve güzel gülüşlü.

Böğründen süngülenmeseydi eğer, bekler miydi o sene Noel’i?

Annesi yapar mıydı o gizli sosuyla fırında pişirdiği hindiyi?


Dünyadayız ya

Dünyanın yamukluğu kapatır ya kağıda çizildiğinde haritalar.

İnsanın yamukluğunu nasıl kapatır şimdi tapınaklar, havralar, kiliseler, camiler?

Bedenler ölecekse eğer, yataklarda ölmeli

Bir fikir uğruna da ölecekse eğer kitabı kucağında.

Komutanlar ancak "Durun!" emirleri vermeli!

"Düşün! Saldırın! Ölün!’’ değil!


Bu dünyanın cephesi şimdi her yerinden yarıldı.

Ama her yerinden!

Kendimiz tarafından işgal ettik kendimizi!

İnsanoğlu ya bu

Çağ açıp çağ kapatan.

Gözünü dikmeye görsün şu yıldızlara,

Onlara bile sataşırlar!

Kaldırılmalı süngü yerine başlar yukarıya, hangi cenneti var etmiş ki bu süngüler?


Bu savaş hep iki taraflı

Ay ile güneş gibi, beden ile akıl gibi.

Saygıyla da anılırsın ey insanlık,

Sille, tokat, küfürle de!

Kendi seçimleri sonucunu bilmeyen ey insanlık!

En büyük seçim seçimsizlik midir insana kıymazsak?


Siz de zamanında çocuk değil miydiniz fotoğraflar haricinde?

O hatıralarınızı nasıl silebildiniz hatıralarından?

Ne zaman bırakıldı çocukluk oyunlarınızı?

Bu insan savaşı ne zaman biter?

Aynı dili konuşunca mı?

Ayrı dili konuşunca mı?