Gözlerin kokusu var mıdır

Gülümsemeler hep bir jilet mi taşır

Umutlara urgan takılır mı

Geçmişin amblemi gökyüzüne mi asılı


Kırıldığı gibi çakılı kalan bir kurşun

Güvenli bir liman zannederken uçuyor kuşun

Uzaklar yakın belki saatler uzak

Her trafik lambasında kalbinin ağrıları sana mendil tutacak.

Çağı hoş görmek çağın zincirleriyle barışmak demek

İşte yalnız bu çağda umutlar küflü bir ekmek.

Zannetmiştim sanrılarla dolu bir gecede

Bulunabilir kayıtsız sevgiler acı yüklü bir hecede.


Bilemezdim ki terk edilen hayaller

Bir gün çepeçevre saracaktı güneşi ve ayı

Bilemezdim neşteriyle akrep ve yelkovan

Açacaktı aynaların gırtlağında yarayı.


Renkleri kes, renkleri kes diye bağıran taş sokakların 

Külbeyaza dönmüş hayat sancılarıyla yoğrulmuş dünya!

İşte sen bu kadarsın

Ne yana dönsem yakar, ne yana dönsem batarsın.

Bir de keskin sağanakların var ciğerimden yalnızlığıma akan

Sanıldığı gibi ısrarcı değilim şefkatli mutluluklara

Çünkü kanatlarını gökten yitirmiş bir ruh taşıyorum farkında olmadan.

Tatsızlığın derin uçurumlarındayım.

Herkesin veda ettiği o gün geldiğinde

Ardımda sakın nefreti kalabalıklaştırmayın.


Yani şimdi biz gideceksek bir grinin ardından

Kalanlar gökyüzünü nasıl boyayacak

Oysa gökyüzü renginin sırlarını

Uyku nöbetçisi şiirlerin yarı uyanık satırlarında

Yalnız bize açmamış mıydı?

 

Sürgün başladı artık aşıklar bahçesinden ölüler diyarına

Ardından geliyor bak kanlı münevver çiçeği

Eksildikçe kuracak tuzaklarını ufuk çizgileri yarına

Zannedeceksin ki yitirdim sevgili gece, yitirdim korkularımı

Yıllar önce belliydi zaten kimin kazanıp kimin kaybedeceği.