Kendimi bir başıma kaldığımda tanıyorum. Geriye kalan bütün şeyler ise zaman geçirdiğim birer araç gibi görünüyor. Onlar adeta suretime kuşandığım birer maske. Etrafımdakileri yalnızca bu şekilde tanımlayabiliyorum. Olan biteni böyle kavrayabiliyorum. Kendimi keşfederken kaçındığım bütün hatıralar bana yine beni hatırlatıyor. Kesin olarak gösterebileceğim ne bir fotoğraf karesi var ne de bir tarih. Yüzleşmenin verdiği utançla birlikte sonsuz bir döngüye girmiş gibi hissediyorum. Işık kör ettiği gözlerime ne kendisini ne de karanlığı bahşediyor. Ancak benim bütün sırlarım karanlık tarafımdan ibaret. Adeta bir yabancı gibiyim ve kendimden bile sakınmak yeterli gelmiyor. Benliğimi ilmek ilmek işlerken düğümlenen düşünceler yavaş yavaş çekiyor beni kuyuya ve suya karışıp gitmemek hiç işten bile değil. Taş parçaları tüketirken havayı boğulmanın verdiği his acının ince bir hazzından ibaret. Sonunda farkına varabiliyorum insan olduğumun ve böyle de duygularım su yüzeyine çıkıyor. İnanıyorum ki ne zalimim ne de alim, ben yalnızca insanlardan bir tanesiyim...