Bu yağmurun altında beklemek gerek

Geçen zamana ancak böyle yakılır bir ağıt

Ve Tanrı dediyse böyle yaşanır

Yılları bir bakışta ayırt edemiyorum artık


Sen de kırık kanatların ardına saklanamazsın

Düştüğün göğü

Bembeyaz sesini

Alıp gidemezsin de öylece

Yollar uzundur, her gidişini bırakırsın

Denize değer adımların

Buruk tadı damağımda unutmanın

Zordur, her şey bir nebze hayata benzer


Seni son gördüğümde yağan yağmurun altındayım

Simsiyah ayakkabılarınla basıp geçtiğin yağmurun

Bir perişanlık vardı sigara dumanında

Anlatması güç bir kaderi gördüm saçlarımın arasında

Gökten geldiysen göğe gidecektin

Maviden korktuğumu ben de bilmezdim

Bir yanım çocuk, bir yanım yaşama korkusu

Sana veda ettim hiç bakmadan

Kıpırdatmadan dudaklarımı

Sana veda ettim

Hiç ayrılamadan


Terk ettiğin şehrin son yağmuru bu

Bir tek sen hatırlarsın eski bilinmeyeni

Kırıldı düğmelerin

Parmaklarımdaki kandan anladım

Hiç utanacak bir şeyim kalmamışken

Aynalardan tükürdüler yüzüme

Sen de efsunlu çiceklerden birisin

Ve bir sonbahar günü gibi sarhoşluk hayalisin

Bu yağmurun kokusu Allah hediyesi

Bir nefeste geçivermese keşke


Keşkelerimin gümüş rengi yağmuru bu

Yalan değil ben de gittim o şehirden

Şişenin içindeki gemiye binip

Ruhumu bir kanepede bırakıp

Ben de o gidenlerden biriydim

Dar vakitte birkaç ömür yaşamak

Kimselerin bilmediği duaları okumak

Gece vakti gözlerimi yummayı da bıraktım ardımda


Ayışığı görmediğim bir gece

Gökyüzünden bakan sen olmalısın

Bir yıldızı yastık yapıp yorgun başına

Beni puslu anıların buğusundan görüyorsun

Ben ateşböceklerinin içindeyim

Kaldıramam başımı

Bulutlara cüretle nasıl baksın yüreğim?

O peri bir daha düşüp gelmez bilirim

Bilirim, yağmur yağacak artık yarınlara