Kar/anlığın katmerliğine inzivaya çekildi sabahlar 

Gün ışığı tutsak

Ay, yıldız aydınlığında asıldı asılacak…


Mevsim hücreleri donduran zehir zıkkım bahar 

Günler sevinç vardiyaları gibi 

kısa ve ür‘‘y/an’’…


‘‘Korumuş gül yapraklarımdan savur 

ikindi vakitlerinin d/arlanmış göğsüne 

zatürre nöbetlerinde üşüyüşlerime

yatak yorgan ser kirpiklerinden,

titreyen kelimelerimin sen bolluğunda 

sen de yandığım kadar yan bana’’…


Bula beni karamsarlığından aklığına 

Hadi k/ulak ver gözlerinden gözlerime 

Satır başlarında papatya çizilmiş mısralarınla sev beni.

Yüreğinin harında tahammül gösterebilecek kadar kavur 

mil çek dudaklarından dudaklarıma 

yak kendinde beni 

azat et külümü avuç içlerinden gökyüzüne 

aforoz edilmeyi unutulmuş sabahlarda  

şehvetle kutsa nefesimi, nefesinle…


Hadi miski amber kokunu sür tenime…

Makbulüm olamayan küflenmiş hasretin kokusunu ayır benden

Göz pınarlarımdan yedi mevsim cila çektiğim simam

Çöktü çökecek yerin dibine 

Kaldı göz kapaklarımda yıkık vuslatın enkaz birikintileri 

Hadi sev beni 

Vakit muhacir matemleri

Ensar gülüşlerim soluk yaralı zedeli 

Sükûnetle inşa edilmiş dünyam sensiz siyah zemheri 

Mavi düşler kurmak sabıkalı ve de tehlikeli…

Boğuluyorum sevgili…

Matarası delinmiş okyanuslardan

Biriktiriyor hecelerimi

Limanlar sahra yeri

Medreseler aşktan yana bedevi 

Tezgah üstlerine sevda düştü düşeli 

Aşk paslı

Sevda kirli…



altıekimikibinyirmi

onüçkırkbeş