tanrının bıraktığı yerden biz başlıyalım
üç milyar insanın yarısını sen öldür yarısını ben
üç kişi kalsak yetişir yeryüzünde
yaklaş bana
seninle kardeş değiliz
.
hüzünle karışık sevinçlerden kurtul artık
arzuların o belli belirsiz sıcaklığını sev
biliyorsun
önce tanrı insanı yarattı
sonra insan sevgiyi
ne yapsak boş
ne kadar çabalasak faydasız
geriye dönemeyiz
olanlar oldu iş işten geçti
çamurumuza sevgi katılmış bir kere
.
kim bu şarkıları söyleyen
karcığar faslından düm tek üzere
aklım bir yere erişti durdu
susun
şimdi üçgenlerle oynuyorum
kaldırın bu daireleri
bir model kız geldi soyundu karşımda
saçlarından üç fırça yaptım
üç tüp boyan vardı
verenoz yeşili zümrüt yeşili krom yeşili
hepsini kattım birbirine
senin yeşilini buldum
senin yeşilinde orkestralar debussy ‘den çalıyordu
senin yeşilinde unuttum siyahlığımı
.
bu deli eden uğultu nerden geliyor
kim kırdı bu aynaları
toplayın yüzümüzü görelim
çirkin değiliz artık
bir kapı açılda önümüzde ölümsüzlüğe
güzeliz
sabahlar bizimle dolu
işık diyordun al işte
kör kıyılara kadar ışıdı yeryüzü
renk diyordun işte bak
buram buram mavi
çarşılar dolusu kırmızı
süt beyazından geceler
sarı güneşler ortasında turuncu bir gün
yitirilmiş saadetlerin bahçesinde mor çiçekler
.
kardeş değiliz diyorum inanmıyorsun
yalan bunca faziletler yalan
bizi bu ciğeri beş para etmez insanlar mahvediyor
aldırma diyorum sana
dünya ikimiz için yaratıldı
üç milyar insan iş olsun diye geldi yeryüzüne
.
verdiğin her kederin yüreğimde yeri var
hangi kitabı açtıysam seni okudum yıllardır
hangi aynaya baktıysam seni gördüm
gel desen gelemem
git desen gidemem
öl desen kanım akmaz
anladım artık seni sevmek yüce bir şey
anladım seni sevmek tanrı ‘ya yaklaşmak gibi
.
insanlar içinde bir sana inandım
bir seni sevdim kendimden başka
uykularımın bölündüğü saatlerde
sendin düşündüğüm soluk soluk
sivri bıçaklar gibiydin karanlığımda
gözümü yumsam seni görüyordum
oynak türkülere benzeyen yürüyüşünle
sen çıkıyordun karşıma
karanlığımda
iki yıldızdı ellerin görülmedik
karanlığımda
bir orman yangınıydı dudakların
.
istesen hayat verirdim bu karanlıklara
istersen gökyüzünü bir mendil gibi yırtardım
denizlerden göllerden nehirlerden
sana görmediğin renkler yaratırdım
zamanın ötesinde
yeni bir dünya kurardım sana
insansız tanrısız kedersiz
severdin
dağ rüzgarlarının serinliğince
yaşardın
bu sefil dünyamızdan uzak
.
bir yanıp bir sönen ışıklar gibiyim
yumruk kadar yüreğimde sen varsın
kutsal kederler içinde seninleyim artık
sarı badanalı evlerde başbaşayız
bütün duvarlara gölgen kazınmış
kokun sinmiş bütün perdelere
kapılarda parmakların beyaz beyaz
sokaklarda ayaklarının izi
ben bu sokaklarda ölsem
kaldırımlar çekmez ağırlığımı
söylesem aşkımı asırlar boyunca
bu iki yüzlü insanlar anlamaz beni
.
desem ki yeryüzüne beş peygamber geldi
beşincisi sensin
desem ki iki kişi kaldık dünyada
ikincisi sensin
desem ki biri var yeri göğü var eden
o da sen olurdun
sana tapmak için
kilden bir heykel yapardım güzelliğince
bilsem ki sen tanrı ‘dan iyisin
bilsem ki tanrı senden güzel değil
.
senin o kocaman kocaman gözlerin yok mu
nasıl duruyor boşluğunda arzuların anlamıyorum
nasıl nasıl bakıyor bana
böyle merhametten uzak
git diyorsun
nereye gideyim
ümitlerim ne olacak
bunca şiirleri kim söyleyecek sana
kim anlatacak dünyaya sığmayan güzelliğini
.
gitmek mümkün olsa da gitsem uzaklara
sevmesem seni bir daha
paramparça etsem yüreğimi cam gibi
sonra yaksam
savursam küllerini karlı dağlardan açık denizlerden
yine seni severdim toz toz
yine sana tapardım küllerimin ağırlığınca
.
bu oksijen gazı olmasa da olurdu
ama beethoven gelmeseydi dünyaya
seni bu kadar sevemezdim
ikimizin ortasında o duruyor
sağımızda birinci keman
solumuzda ikinci keman
karşımızda üçüncü keman
sonra orglar flütler kontrbaslar
sustur şu orkestrayı beethoven
şimdi dokuzuncu senfoninin sırası mı
.
bunca yalnızlıklar bunca yokluklar benim işim değil
bu çirkinliği ben yaratmadım
ne de bu kahpe güzellikleri
bende sevmediğin ne varsa senden türedi
şu karanlık bakışlar
şu ellerimin pisliği
şu dudaklarımdan çıkan iğrenç sözler
besbelli senin eserin
ne buldumsa sende buldum kötülükten yana
ne öğrendimse senden öğrendim
seni sevdikten sonra başladım yaşamağa
.
seni tanrı yarattıysa beni kim yarattı
bu azabı kim verdi bana
çıngıraklı yılanların zehirini içtim
balinaların kusmuklarını
kükürt kokulu imkansızlıklar içindeyim
oysa güzeldim tarihin ilk çağlarında
görsen şaşardın
öyle aydınlıktım
öyle iyiydim
kobalt mavileriyle doluydu yüreğim
kurşun beyazlarıyla
severdin beni
midye kabuklarının yeşilliğince
.
sonunda dediğim çıktı işte
samanyolundan bir yıldız düştü dünyaya
sinekler gibi eziliverdi insanlar
her şey bir anda olup bitti
yapayalnız kaldık
ne radyo aktivite ne mantar şeklinde bulutlar
ne yaşamak sevinci ne ölüm korkusu
sonunda üç kişi kaldık dünyada
sen
ben
bir de jiro ‘nun manon lesko ‘su
.
yine bana bakarken yüzün kızarıyor
toplum kurallarından kurtulamadın daha
bütün çayırlar bomboş
görmüyor musun
al başını dağlara çık
avaz avaz şarkı söyle sokaklarda
bir kibrit çak
bütün evler yansın
yüzbin yılın öcünü al bu şerefsiz dünyadan
sonra kaldır kendini denize at
biraz serinle
sevebildiğim kadar insanım ben
on gram arsenik yeter canıma
beni düşünme
.
uzun mistral rüzgarlarının üzerine
nimbüs bulutları geliyor kaç
uykumuz bölündü çırıl çıplağız
kum fırtınaları başladı
çin seddinin ötesinde
gölgemizi bir asya şehrinde unuttuk
taklamakan çöllerinde kaldı rüyalarımız
haydi git
yok olduk iki olduğumuz yerde
haydi git
bir kalırsak yine var olacağız.