En kötüsü artık kendime inanmıyorum. O kadar çok yalan söyledim kendime, bir doğruyla aklanamam. Annem haklıydı, Hüsra haklı. Yalanla oynamayı seviyor, bunu doğru biliyordum. Biraz toprak ve suyu karıştırır gibi. Çamuru güneşte kurutup yalanlarıma çanak hazırlar, içini insancıklarla doldururdum. Ama annem haklıydı, Hüsra haklı. Acıyı hafifletiyor sanıyordum, tırnaklarımın arasına biriktiriyormuşum meğer. Şimdi beni aklayıp paklasalar bile temiz gözükmem.

Hüsra dedi ki, yokmuş benim gururum. Senin peşinden koşarken mi düşürdüm yoksa onlardan kaçarken mi?

Tanrıya dönmem gerektiğini söyledi annem, af dileyecekmişim.

Ne yaptım ben?

Üstelik sen bile bana yaptıklarından sonra af dilememişken. Hem ben senden daha kötü değilim ki.

Niye af dileyeyim?

Çamurumu İsa'nın sakallarına mı sürdüm, İbrahim sunduğum yalan çanaklarından mı aldı? 

O biraz toprak ve suyla yarattı diyorlar bizi. Ben biraz toprak ve sudan yalan çanağı yaptım, elimden bu geldi.

Toprağım mı bozuk benim yoksa suyum mu?

İyi yoğurulmamışım. Af dilemiyorum. Aynaların kırık tarafından izlerken yüzümü ne o vardı ne sen. Ellerin acı vermek dışında bir işe yarıyorsa avuçlarını aç göğe. Annemin duaları yıldız kaydırıyor her gece.

Şimdi sen benden af dilersen hem seninle barışacağız hem tanrıyla. Söz çamurla oynamayacağım, ilk doğrumu yalan çanağını kırarak bırakacağım annemin kucağına. Diyeceğim ki, "Gitti anne."