Sanırım bu dünyadaki en normal insan benim. Kendi normal tanımıma göre en normali ben olmalıyım. Aslında yaygın olan normal kabul ediliyor, ötekilerin normal tanımına uyacağımı pek sanmıyorum. Kendimi hep yüksek bir uçurumun kıyısında, bacaklarımı boşluğa sallayıp kabalığı seyrederken tasvir ediyorum zihnimde. Oralı değilim pek olup bitene. Aslında çok karışık uzaklardan seyrettiğim kalabalık. Bir uyumdan bahsetmek imkansız. Bütünüyle karmaşa hakim bu kalabalığa. Ama benim baktığım yerden gözükmüyor bu. Sanki herkes payına düşeni yapıyor ve bir ahenkle sürüyor yaşam. Bunun böyle olmadığını biliyorum. Aşağısı karmakarışık. Alim olmaya gerek yok o kalabalığın hıncahınç birbirine düştüğünü bilmek için. Biliyorum ve eğilmiyorum üzerlerine. Görmezden geliyorum, göreceklerim beni rahatsız edecek, biliyorum. Doğruyu ve yanlışı işin içine kendi doğru ve yanlışlarımı katmadan ayırt edebilmeyi öğrendim. Herkes yapabilmeliydi bana kalsa. Bu yüzden karışmıyorum aşağıdakilerin arasına. Doğru gün gibi ortada iken kendi menfaati uğruna yanlışa yönelmekten imtina etmeyenlerden rahatsız oluyorum. Başkalarının üstüne basarak yükselenlerden. Bunun gibilerle dolu aşağıdaki kalabalık. Ne işim var orada? İnsanlar beni çok rahatsız ediyor. Konuşmayı sevmiyorum, dinlemeyi ya da görmeyi. Bu insan yığını uzaktan oldukça sevimsiz ve çirkin gözüküyor. İçerisinde hiç güzel bir şey yokmuş gibi çirkin ve kımıl kımıl. Tekinsiz. Cesaret ister bu tekinsiz kalabalığın arasından birini yanına yaklaştırmak. İnsanı tanımanın mümkün olmadığını düşünüyorum. Birlikte çok uzun zaman geçirdiğim ve kendimden çok şey feda ettiğim bazı insanların hayatımdaki son anları, beni hiç tanımamış bir yabacıdan daha uzaklardı bana. İnsan böyledir. Ben de başka biri için "böyle" dediklerimden biriyimdir mutlaka. Çok düşünmüyorum bunları. Üzerine düşünmeyi gerektirecek kadar mühim değil benim için.

İnanıyorum ki bu çöplüğün ötesine geçebilirsem eğer önemli şeyler gerçekleştireceğim. Belki de bunun rahatlığıdır insanların gamsızlık sandığı. Çoğu insanın beni sevmeme nedeni bu. Oldum olası başkalarının sevgisine ihtiyaç duymadım. Herkesçe sevilmek durumunun bayağı bir samimiyetten fazlası olmadığını düşünmemden ötürü bu durumdan memnun oldum ve işim kolaylaştı. Etrafta kırılacak ne kadar az kalp varsa sikkemin ipi o kadar uzun. İnsanların gamsızlık olarak nitelendirdiği koyvermişliğimi ne pahasına olursa olsun savunurum. Birçoğumuzun hiçbir zaman erişemeyeceği mertebelerdeki insanlar tarafından belirlenmiş sınırlar beni enterese etmiyor. Duyumsayamıyorum içimde o ehemniyeti. Bu bir savunma mekanizması da olabilir. Çünkü hayatın geri dönüşsüz bir düzlem olması beni tedirgin ediyor. Hiç doğmamış olmak isterdim. Ne yazık ki hayatımız bireysel bir sürüncemeden ibaret değil. Adını dahi duymadığım birisi tüm hayatımı alt üst etme gücüne sahip. Buna benim kararlarımın bir başkasının hayatına etkisi de dahil. Bir zincirin halkaları gibi. Aslında ben hiç de başkalarının sandığı gibi gamsız, savruk biri değilim. Sadece değer atfettiğim şeyler benzeşmiyor. Bir apoletim olsun istemem mesela. Benim için elzem değil. Hiç kimse olmak benim için kabul edilebilir bir durum. Çünkü insanın ihtiyaçları minimal. Aslında tüm rahatsızlığım toplumun içerisinde yer edinme zorunluluğundan kaynaklı. Çünkü toplum insanın kendisi olma yoluna konmuş bir engeldir. Hele ki o erişemediğimiz mertebelerin topluma dayattığı 'biri' olma mecburiyeti. Buraya kadar kendimle çeliştiğimi düşünebilirsiniz. Kendimle çelişiyor olmak yüksüneceğim bir durum değil. Kimse bir görgüyü olduğu gibi benimsememeli bana kalırsa. Aksi halde bu kopya edilmiş bir yaşantıdan fazlası olamaz. Gördüğüm, duyduğum veya okuduğum ve bana yatkın bir düşünceyi olduğu gibi alıp kendime uyarlamam kolaya kaçmak olur ve bu benim yaşantımda eğreti durur. Çünkü bir fikir ilk kez bir zihinden türer ve değişime uğraması zorunludur. Çünkü fikrin yaratıcısının o fikrin oluşması esnasında yaşamı, benim o fikri duyup, bensimsediğim anki yaşamımla birebir örtüşemez. Çelişmek tezatlıktan ziyade yeni bir düşüncenin doğumu veya kısmi benimsenmiş bir görgünün kişinin kendi yaşamına uyarlanma aşamasıdır.


Bu çöplüğün ötesine geçip gündelik yaşamın kaygılarından uzaklaşırsam eğer kendime dönebileceğim.


"Kalbime döneceğim, ama hangi yolla?"

Yolu görmek dahi umut veriyor, henüz yola koyulmamış olsak bile.