Fala nasıl inanmayayım bir tanem?


Söyle bana, nasıl inanmayayım?


Günler geçiyor, ben çok küçükken kaybettiğim bir sıcaklığın peşine düştüm.


Yalnızca bir kenar mahallede, o kenar mahalledeki bir evde, o evin içindeki duman altı bir mutfakta ve oturarak rahatsızlık vericiliğinden biraz kırpsın diye ince bir minderle desteklenmiş plastik bir sandalyede.. Sonra, orta yaş üzeri bir kadın geliyor, alıyor önüne ters çevirdiğin bir fincanı, falında gördüğü bir şeyden sebeple gözleri doluyor. Biraz daha içliyse belki elini elinin üzerine koyuyor, belki avucuyla kısa bir süre yanağını okşuyor.


Anlamıyor musun bir tanem?


O sana bahsettiğim sıcaklık, ancak böyle bulunuyor.


Benim için.


Dışarı çıkınca hatırlamıyorum ne söylediğini de ama yanağımdaki avucunun hissi bir süre benimle kalıyor. Bazen birkaç saat, bazen birkaç gün ya da birkaç ay. Buna tutunmaya ne kadar ihtiyacım olacağına bağlı.


Her şey göründüğü gibi değil bir tanem, her şey göründüğü gibi değil.


Hani o tiyatro oyununun bana göre en vurucu sahnesinde, adam birden ayağa kalkıyordu bir yatağın üzerinde. Tüm salonu doldururcasına bağırıyordu, ışıkların hepsi kesildiğinde: "Yalnızca biri olmak, hepsi olmaktan daha zor sevgilim!", diye.


Evet.


Yalnızca biri olmak hepsi olmaktan daha zor, bir tanem.


Sen de böyle düşünmüyor musun?


Hem sonra çıkınca, dışarıda şenlik var. Kahve falı bakılan bir evden ya da bir tiyatro oyunundan. Kalabalık, çok kalabalık insanlar. Sana aslında kalabalık yerleri de tenha yerler kadar sevdiğimi söylemiş miydim? Eğer bunu da söyleseydim, beni yalnızca birini seçmem gerektiğini konusunda eleştirir miydin?


Seçmiyorum.


Tiyatro oyunlarını da, kahve fallarını da seviyorum. Kediler ve köpeklerin, tavuklar ve ineklerden de bir farkı yok benim için. Beyaz ve siyah eşit benim gözlerimde.


Bir tanem, suç mu işliyorum sence?


Olmayan posta kutun doluyor mu sana atmadığım mektuplarla? Bir şeyler düşündürüyor mu sana, yazmadıklarım?


Bir tanem, ömür geçiyor.


Ben hep hepsi oldum.


Hiç, biri olamadım.