Geçmişin üstünde tepinen bir bulut,

His beslemezdi acıyan silüetlerine.

Kaydetmek mekanik anıları,

Doluluk olsun diye masaya konulmuş kahvenin,

Soğumuş kalıntısının içine.


Zoraki koyulurken yollara,

Zordur insanları tanıyamamak.

Bir tablo kadar acizleşmiş ruhlar,

Ait olmadıkları köşesine asılmışlar duvarın.

Şemsiye en gergin haliyle açılmış,

Tamamlanmadan solmuş tebessümlere.


Aşk denilen zaten

İnsanlığın bürokratik yenilgisi,

Olmadık imkanların varlıksız kurgusu,

Denir ve denir sürekli.

Küçük bir umut ister gözler yeniden.

Ve aşk tanımsız kalmaz, yeniden...



Kahverengi bir masa ve kırık sandalyeler.

Bir pencere var sadece,

Havayı dışarı atmak için o da.

Sayıca az, zihince mağlup insanlar var orada.

Ve hoş geldiniz, hepiniz,

Yalnızlar Senatosu'na.