Soluk almayı bıraktı bırakalı gözlerinde müthiş bir neşe vardı. Soluk almak boğazını tıkıyor, kalbini ağrıtıyor ve bütün benliğini kendisinden alıp götürüyordu. Kesildiğinden beri sesi, sanki daha bir canlıydı. Bütün dünyaya sesleniyor, hatta dünya ötesine kadar uzanıyordu. Yürümeyi de azalttı, artık ne kilo alıyor ne de yürürken soluk soluğa kalıyordu. Kulakları ağır işitiyor diye şikayetçiydi. Sırf duyamayacağım da utanacağım diye kimseyle iletişim kurmuyor, sessiz sakin konuşmadan kenarda öylece bekliyordu. Artık o sorunu da aşmıştı. Kulakları dünyanın her yerindeki sesi tek bir seferde duyabiliyordu. Hem de hepsini tek tek ayırt ederek...
Adem ölmüştü dün sabah. Biz buna çok üzülmüştük. Hatta birkaçımız da haddini aşarak, başında avazı çıktığı kadar haykırarak ağlıyordu. Ben biliyorum, biz boşuna üzülmüştük. Ağlayanlar hadsizlikleri ile kalmış, gözyaşları eski ve gıcırtılı parkelere boştan yere damlamıştı. Adem'in yüzünde saydığım duyguları ve söylediğim her şeyi onaylar gibi bir ifade vardı. Adem gitmişti. Ve eminim orada daha mutluydu. Biz de aslında gidene değil, bu dünyada kalan yalnızlıklarımıza ağlamıştık.