“09.15” vapuru iskeleye yanaşırken gökyüzü yer yer griye boyanmıştı. Önünden bir kara bulutun geçmesiyle güneşin parlaklığına gölge düşmüş,tüm sıcaklığını yitirmişti. Güneş bulutlarla olan mücadelesinden zaman zaman galip geldiyse de,gökyüzünün kararması fazla uzun sürmedi. Şimdi bütün şehre boğuk bir karartı hakim olmuştu. Peşi sıra esen sert rüzgar yüzüne tokat gibi çarpıyordu insanın. Kıyıya vuran büyük dalgalar durması gerektiği yerde tekrardan boğazın derinliklerinde kayboluyordu. Gök,denizden aldığını misliyle iade etmeye kararlı bir gürültüyle inliyor adeta gücün ve ihtişamın kimde olduğunu hatırlatmaya çalışıyordu. Hava,yağmak için gerekli bütün şartları yerine getirdikten sonra yağmur etkisini göstermeye başladı. Bu durum vapurun demir atmasını bekleyen kıyı görevlilerinin hiç hoşuna gitmemiş olacak ki ıslanmanın verdiği memnuniyetsizlik yüzlerinden okunabiliyordu. Bir tarafta inmeye hazırlanan yolcuların ıslanmamak için gösterdiği yoğun çaba ile diğer tarafta aynı vapura binmek için iskelede bekleyen insanların bir sonraki sefere kalmamak adına ıslanmayı da göze alarak verdiği mücadele. Her ikisi de kendi payına haklı. Bütün bu olağan karmaşıklıktan sokak satıcıları da nasibini alıyordu. Elindeki sermayesini martılara yem etmek niyetinde olmayan bir simit satıcısı acele simitlerin üstünü örtüyor,iki insanın birlikteliğinden ticari bir kazanç elde etmeye çalışan gül satıcısı kadınlar sepetlerini beline takıp hızlıca oradan uzaklaşıyordu. Yağmur kısa süre içerisinde bütün akışı bozmuş,banklar boşalmış,herşey doğaya teslim olmuştu. Diğer tarafta vapur iskeleden alacağını almış,sessizliği bozan düdüğüyle kıyıdan uzaklaşıyordu. Kemal, bütün bu hengâmenin biraz uzağında bir eli paltosunun cebinde,diğer eli ıslanan sigarasının yerine yenisini yakmakla meşgul,en başından beri vaziyetini bozmadan oturduğu bankta etrafı seyrediyordu. Ne doluya sığabiliyor ne de boşu dolduruyordu kararınca. Oturduğu bankın çapına şöyle bir göz atıp orada kapladığı alanı görünce koca dünyaya sığamamasına hayret etti. Ense kökünden içeriye adrese teslim bir yağmur tanesinin girmesiyle irkildi. Dakikalardır ara vermeden üzerine düşen yağmur tanelerinden birinin hedef saptırıp tenini ıslatması orada daha fazla bulunmamasını gerektiren zamanın geldiğini bildiriyordu.. Ani bir refleksle oturduğu yerden doğrulduysa da fark ettiği küçük bir ayrıntı aynı hızla geri oturmasına sebep oldu. Bir yavru serçeydi kemâl’i ucuz ve ıslak bir bankın köşesine hapseden. Islanmaktan korkup gölgesine sığınmıştı. Ve tüm korkusunu kemâl’in o banktan kalkıp gideceği âna kadar ertelemişti. İşte bu durumu fark eden Kemal,kalkıp gitmeyi o serçenin korkularına feda ederek,gitmeyi aklından çıkardı. “Özgürlüğe kanat çırpan bir kuş olsan da…” dedi Kemal. “…yine de korkularına yenik düşüp doğru zamanı bekliyor,kala kalıyorsun o yerde.”Ne çok cömert davranıyordu gökyüzü. İçinde Biriken bir hüznün sancısını ağlıyordu adeta. Kemal oturduğu banktan kalkıp gitme,orayı terk etme hakkına sahipken,bu özgürlüğünü esarete dönüştüren sebebe kıyamıyordu. Gitmelere alışamamış,kalmaları sevememişti hayatı boyunca. Zihni bulanmaya başladıkça düşünceleri bağımsızlığa koşan bir esirin heyecanına benziyordu. Evet tıpkı böyle bir günün akşamında zeliha’nın kemal’i terk ettiğine şahitlik etmişti bu bank. Avuç içleri terlemeye başladı. Ve tüm vücudunda gelişen bu ani değişimleri göz pınarlarından akan bir kaç damla yaş izledi. Ardından bir mucizeyi anlamlandırmış olmanın heyecanıyla büyüdü gözleri ve:“ Birbirimize Ne çok benziyormuşuz seninle” dedi eğilerek serçenin konakladığı yere. “Zeliha da benim tüm korkularımı yendiğim,kıyısında dinlendiğim limanımdı terk edemeyeceğim. Hiç bir hayati sebep yetmedi onu bende,beni onda tutmaya. O gün bu bankta yine böyle bir yağmur altında korkularım beni esir almış,gidememiştim.” Bir kaç damla gözyaşını kuruladı. Sonra giden bir hatıranın ardından” Ben unutmak istediğim her şeyi hatırlıyorum Zeliha. Sen hatırladığın her şeyi unutsan da..” ve o gün onlar için “veda” gizli özne olmaktan çıkıp hakiki bir “elveda”ya dönüşmüştü.Sol cebinden çıkardığı sigarasını diğer cebinden aldığı kibritle ateşe verdikten sonra şu cümleler döküldü dudaklarından:“Gitmelerin adı Zeliha olsun,kalmaların adı Kemal…”Yağmur hiç dinmedi.

Kemal hep bekledi..

Zeliha bir daha dönmedi.