Bir gece vakti kalemim ve ben kağıda bakarken sessiz gecede yavaş yavaş dalmışım sokak lambasına... masamda sigaram tütmekte, çayım demlenmek üzere... Ben ise sadece kendi hayalimi yaşıyorum o anda. Gecenin bir yarısında fırından taze kokular geliyor burnuma. Ekmek ve poğaça kokuları ile beraber tanıyamadığım sıcak, lezzetli bir başka lezzet daha... Bir anda bir ses geliyor apartmanın 30 yıllık merdivenlerinden. Kapıma doğru yöneliyor, kapımı tıklatıyor. Açıyorum kapıyı, elinde bir kutu. Kutunun içerisinde kurabiye var diye düşünüyorum. Fırından, sıcak olmalı ki kokusundan tanıyorum. İçeriye çağırıyorum. Sıcacık çay ile beraber kurabiyeleri yerken muhabbet ediyoruz. Sigaramdan ikram ediyorum, ben uzun zamandır kullanmayı bıraktım, diyor. Ben yakıyorum, gecenin bilmem saat kaçı. Etrafta kimseler yok, sessizlik hakim... Sanırım saat dört. Muhabbetimiz koyulaşıyor, neler yaptığından bahsediyor. Benimle neden ayrıldığını, bu gece neden geldiğini söylüyor. Dinliyorum her zamanki gibi sessizce. Ben ona soruyorum, neden bu gece geldin? Daha önceden neredeydin? Bu vakitte, bu saatte ayakta olacağımı bildiği için geldiğini söylüyor. Bir anda sesleniyorum. Adını söylüyorum, cevap vermiyor. Bir kez daha... Bir kez daha... Bir kez... Yalnızım diyorum kendime. Kimseler yok etrafımda... Bilmiyor ki ben her gece onunla, yalnızlığımla bu saatte bu şekilde yazılar yazıyorum.


Akşamlar güzeldir bunu okuyan kişi.

Hele ki yalnızsan daha da güzeldir...