Çoğu kişinin yakasına yapışan ve bırakmayacak gibi duran, kiminin dostu, kiminin düşmanı yalnızlık. Hakkında birçok şey yazılıp çizilen bu konu aslında çok da karmaşık değildir. İnsan sevdiği ile ise yalnız değildir, sevdiği yoksa zaten yalnızdır. Amma velakin üçüncü seçenek; yani insan sevdiğinin yanında yalnızsa işte o zaman iş sarpa sarar. Bunun iki sebebi vardır; ya karşısındakini yeteri kadar sevmiyordur veyahut karşısındaki onun gereğinden fazla seviyordur. Sevginin bile bir ölçüsü olması lazım gelir dostlar. Eğer bu duygu iki tarafta zaman zaman bile olsa eşitlenmezse o ilişkiden keyif alamazsın. Aslında belki de yalnız insanların yalnız olmasının temel nedeni de budur: sevginin dozajının kaçması. Belki de gereğinden fazla sevmiştir ve bu sevgi karşı tarafa ağır gelmiştir, yalnızdır. Karşı tarafın açlığını giderememiştir yine yalnızdır. Bu saydıklarım elbette ki yalnız olmayı istemeyen yalnızlar için geçerlidir. Madalyonun bir de diğer yüzü var: gönüllü yalnızlar.


Bu yalnızlık türü zaman kendi başına kaliteli zaman geçirilebilenlere hastır. Kendimi de bu kadar geriye koyduğum için size rahatça anlatabilirim; gönüllü yalnızlık denen şey yalnızlıktan keyif almaktır, farz-ı misal bir aktivitede çoğunluğa veya başka birinin kişinin keyfine, fikrine uymaktansa istenilen her şey tek başına yapılabilir. Hatta yapılmalıdır da, zira bu, insanın yaşam kalitesini arttırır. Tek başına kitap okumaktan, bir yerlerde dolaşmaktan, tiyatroya gitmekten wylak aylak yürümelten alınan keyif ayrıdır mesela... Bir kere insan kendini dinler, düşüncelerini ortak paydada birleştirir ve daha berrak bir zihne sahip olur.


Bu kadar güzel tarafı olmasına rağmen, bilhassa akşam olurken yalnız insanın içine bir öküz oturur ki hiç sormayın...