"yalnızlık ne kadar kalabalık bir kavram. oysa anadan üryan kalır yalnız olduğunda insan. acılara karşı çırılçıplaktır. bedeniyle değil ruhuyla savaş verir. ne de olsa beden bir sürü etkileşimin ürünüdür. ancak ruh öyle mi?

insan yalnız kalmanın cesaretini gösterdiğinde korkuların giyotini altında değil sesi soluğu, ölümün bile atardamarı kesilir. peki insan buna ne kadar süre dayanabilir? daha ne kadar ruhunun çığlığına hem kalbinin hem aklının kulaklarını kapatacaktır? çünkü hayat denen harmoni de bir notadır. ve hayat denilen harmonide yanlış bir notaya basmak kişiyi arafta bırakacaktır. insan araf'ta kaldığında ne yaşamanın ne de ölümün etkisini hisseder. bu bağlamda kötü hatta iğrençtir araf'ta kalmak. peki insan bu durumdan nasıl kurtulur, isyan mı etmelidir yoksa itaat mi? işte burada bireyin kendiliği devreye girecektir. kendini ne kadar iyi tanıyorsa seçimini ona göre yapacaktır. bu seçimi ya onu hayatta tutacak ya da hayat bağından söküp atacaktır.

işte çocuk, burada devreye kültürel hafızanın genetik kodları girmektedir. unutma çocuk! bu noktada keşfedemezsen ilk şansın dahi olmayacaktır." dedi adam. ve kapat artık ışığı. oysa adam kördü. ancak ışığın yandığını sanırım hissediyordu. ve parmak uçlarımla odadan çıkarken ışığı kapattım. yarım ağızla şunları söyledi: ''fiziksel olarak değil çocuk, umutların ışıklarını kapar.'' sonra yarım nefesle uykuya daldı.