Adam ümitsizlik içinde kadına baktı. 


Ne var-dıy-sa bitmişti…



Cebindeki madeni bir lirayı parmaklarının arasında çevirirken kadının gözlerinde eskiden artakalan bir bakış aradı. Talihsiz insanlara özgü jestlerle bir şey, herhangi bir şeyi, her şeyi anlatmaya çabaladı. Fakat şimdiden yenilginin acımasız bir kesinlikle kakıldığını anladı.


Elini bir zamanlar kadının elinin olduğu boşluğa uzattı. Özledi,

omzuna yaslanışını, başıboş bir köpek gördüğünde korkuyla beline sıkı sıkı sarılışını, soğuktan korunmak için aynı atkıya sarınmalarını, kızdığı zaman kendini affettirmek için dudağının kenarından usulca öpüşünü… Her şeyi…


Kadın adama acıyarak bakıyordu. Şefkat de vardı elbet. Kendini suçlu hissetti. Elini uzatıp, diğerinin elini tutup sıkmayı arzuladı. Ama orada bulduğu sadece boşluktu. Birlikte bekledikleri, bekledikleri ama hiç gelmeyen, hiç gelmeyecek kelebek baharını aklına getirdi.


Artık “iki kişi” olmayan bu iki kişi, ahşap konakların ve uyuşuk sokak lambalarının huzursuz bir uyumla sağa sola saçıldıkları mahallelerden geçtiler. Kadının adlarını bilmediği, adamınsa bilmesine rağmen mor bir bencillikle söylemediği, kadının adını taşıyan sokaklara girdiler çıktılar. Eski resim ve kitap satan bir dükkanın önünde birbirlerine inat birer sigara yaktılar. Dumanları karışıp dün masmavi olan gökyüzüne savruldu. Adam, biraz da can sıkıcı bi ödevi yerine getirir gibi öfkeyle “Mendschin”ı mırıldandı. Kadın ise öyle suskundu ki yanından geçenleri sağır ediyordu.

Bir yerlerde ise martılar sabırla artık kişi olmayan bu iki kişiyi bekliyorlardı.


Sonra akşam geldi. Çilekeş bir sokağın sonundaki taşlı yokuşu yan yana çıktılar. Aralarındaki boşluk da onlarla beraber geldi. Kentin ışıkları sanki ne olup bittiğini biliyor gibi sönük ve solgun. İçlerinde hüznün şarap olduğu meyhanelerin önünden geçtiler. Eskiden kalma bi ilgiyle on liraya üç çakmak satan adamın önünde durdular, almadılar ama. 

Biraz ötede yol ikiye ayrıldı. Adam ilkin yürüyemedi. Omzunun üzerinden arkasına bakarken ilk adımını attı fakat bu onu hiçbir yere götürmedi. Sonrakiler de öyle…


Kadının gözlerinde geçmişten artakalan bir bakış aradı. Elini bir zamanlar kadının elinin olduğu yere uzattı. Kadın arkasını dönüp yürümeye başladı, gözleri şefkat ve umursamazlıktan ışıl ışıl. 

Elini uzattı.

Kendinden geriye ne kaldıysa sımsıkı kavradı ve bir daha da hiç bırakmadı.


Sonra, bir zamanlar iki kişi olan bu iki kişinin ayrıldıkları yerde doldurulmaz bir boşluk kaldı. Belki bir gün her nasılsa dolacaktı ama bu hiç olmadı…