Sonra
Alışıyorsun kaldırımların ruhsuz sedasına.
Anıları gümüşten bir kilitle gözlerine düğümleyip
Ömrünün başlarında birer deniz yaratıyorsun.
Mevsimler artık dokunmuyor tenine. Kalabalıkları düşünmeden sarılıyorsun bulutlara.
İçini ısıtan bir soğuk gülümsemeyle bakıyorsun aynaya.
Kimseye diyemiyorsun
-direniyorsun da diyemiyorsun-
Boynu bükük bir kahverengi gibi usul usul yeşermeye çalışıyorsun.
Kaçtıkça kendine yürüyorsun çağlar sonra. Ömrünü yıldızlara adayan bir şelale gibi düşüyorsun boşluğun ıssız kollarına. Korkudan eser yok, kaygı anavatanın senin.
Zaman, sesinden zarif bir can çekilmesi.
Adım attıkça giden
kayboldukça bulan demini.
Şimdi
Yokluk canını acıtmıyor çocuğun
Kan yağıyor, kan yağıyor kar beyazı saçlarına.
Anneler elleriyle inşa ediyor canında kalanları.
Karmakarışık bir adam bir ışığa gölge düşürüyor her ağzını açtığında.
Bütün gözler gözler arasında sarmaşık kokulu dünyayı izliyor, kan yağıyor, yaşamı kan yoğuruyor...