Gece yatarken pencereyi açık unutmuşum. Deprem olmuyordu ama duvarlarımın ve yatağımın titremesinden ne kadar çok üşüdüklerini anlamıştım. Ben ise üşümüyordum çünkü yorganım beni sarıp sarmalamıştı. Soğuk gecelerde yorganımın beni sarmasıyla hissettiğim sıcaklıkta uyumayı çok severim. Yorganımın beni sarmasıyla da eksikliklerim tamamlanmış ve güvendeymişim duygusuna kapılırım. Yorganımı sadece hayallerimde yaşayan ve beni bırakıp gitmiş sevgilim zannederek bağrıma basarım. Böylece yalnız olmadığımı hissederim. Yatağımdan kalkmak için ilk hamlemi yaparken fark ettim ki yorganım da üşümüştü. Beyaz pamukları sarıp sarmalayan bu çarşafın beni sarmadığını fark ettim. Aslında sıcak olmadığını ve sadece vücut ısımdan dolayı içinin ısındığını da o titreyen bakışlarıyla anlamıştım. Son olarak sadece hayallerimde yaşatabildiğim ve sarıldığımda kendimi tamamlanmış gibi hissettiğim o sevgilimin de olmadığını anladığımda “yorganım” dediğim çarşafın bir değeri kalmamıştı. Aldatmayı da aldatılmayı da sevmem ama ne zaman kendimi bu şekilde aldatmaya başladığımı bilmiyorum.

Gece yatarken pencereyi açık unutmuşum. Yağmurun sesiyle uyandım. Alt kattaki komşudan da müzik sesi geliyordu. Müziğin ne olduğuna aldırış bile etmeden yağmurun sesine bıraktım kendimi. Yatağımdan kalkarken farkına vardığım şeylerin hüznünü üzerimden atmak için doğruldum. Yağmurun sesi her zaman huzur kaynağım olmuştu ve bu yüzden ona güveniyordum. Vücudumda hafif hafif bir titreme başlamıştı. Bu titremeyle birlikte az önce yüklendiğim hüzün vücudumun her zerresine yayılarak beni düşünmeye sürüklüyordu. Yağmurun sesinin olmadığını düşünmeye başladım. Yağmur damlaları değdikleri yerlerin seslerini çıkarıyordu. Çatıların, yere yapışmış kâğıtların, çöp konteynerlerinin, arabaların, şemsiyelerin, yere dökülerek kaldırıma yapışmış yaprakların ve hâlâ ağaçta kalabilen yaprakların sesiydi bu sesler aslında. Yağmur, küçük bir göl oluşturursa ancak o gölden çıkan ses belki yağmurun sesi olabilirdi. Yirmili yaşlarıma kadar bana en çok huzur veren yağmur sesi diye bildiğim bu ses, düşüncelerimden sonra bir anda huzursuzluk vermeye başladı. Ben bir teneke sesinden mi huzur buluyorum diye düşünmeye başladım. Herkes teneke seslerine yağmur sesi diyerek birbirini aldatmış. İnsanlar birbirini aldatırdı ama bu kadar kolay ve basit bir şekilde aldatmaya ne zaman başlamışlardı, bunu da bilmiyordum.

Gece yatarken pencereyi açık unutmuşum. Uykumun son anlarında bir rüyadan uyandım. Rüyamda, rüyamdan uyanmıştım. Şehrin üzerini kaplamak üzere olan bulutlar bir telaşla hareket ediyordu. Sonbaharın etkisiyle ağaçlardan dökülen yapraklar, kaldırıma yapışmış ve mutsuz bir şekilde penceremden bana bakıyordu. Şehirde bir hüzün vardı ama bu hüzün bana huzur veriyordu. Her şey rüyamdakiyle neredeyse aynıydı. Rüya gerçek olabilir umuduyla hızlıca sokağa attım kendimi. Gerçek olsa bile belki zamanı değildi ama ben bu rüyanın gerçekleşmesine sabredecek birisi değildim. Dışarıdaki o havanın rüyamla uyuşmasından dolayı da rüyamın gerçek olacağına inanmıştım. Kulaklığımı taktım ve ayağımın kaymasına neden olsa da hüzünlü yaprakların hepsini eze eze yürümeye başladım. İnsanlar, dünya, gelecek, yüklendiğim hüzünler ve hiçbir şey umurumda değildi. Rüyama göre şehrin otogarına yaklaştığımda bir telefon gelecek ve telefondaki ses acilen eve dönmemi, evde beni önemli birisinin beklediğini söyleyecekti. Ben de otogarın orada bulunduğum için hemen memleketime, ailemin yanına, gidecektim. Eve vardığımda beni karşılayan kişi, beni bırakıp gitmiş sevgilim olacaktı. Beni aldattıktan sonra ne kadar pişman olduğunu, neler yaşadığını uzun uzun anlatacaktı. Ben ise tamamen içini rahatlatmak ve özür dilemek için geldiğini düşündüğüm için ondan son defa başımı omzuna koyarak “Ellerini tutabilir miyim?” dediğimde o, “Son defa olmasın.” diyecekti. Bu cümleyi söyledikten sonra yüzündeki bütün hüzün kalkarak yerini dünyanın en tatlı gülümsemesine ve en güzel gözlerine bırakacaktı.

Rüyam tam olarak böyleydi. Rüyamdaki gibi bir aldatma konusu da gerçekte olmamıştı. Rüyadır bu diyerek aldatma konusunu geçiştirdim ama rüyanın gerçek olacağına inanarak otogarın karşısına kadar geldim. Telefonumu elime aldım ve her an çalarsa anında açabilmek için tüm hazırlığımı yaptıktan sonra en heyecanlı an başladı. Derin bir nefes aldıktan sonra yavaş adımlarla karşıya geçmek için hareketlendim. Yağmur hâlâ yağmaya devam ediyordu. Kulağımda acıyla sesi yankılanan Neşet Ertaş, yolun ortasında halay bile çekemeyen bana dans ettirecek gibiydi. Birkaç saniyelik rüyamın sonunda yıllardır beklemiş olduğum vuslat var diye dans bile ederdim. Rüyama göre tam olarak yolun ortasındayken telefonum çalacaktı ama çalmadı. Bu yüzden önümde ve arkamda arabalar geçerken yolun ortasında bir süre bekledim. Yol sakinleşse bile karşıya geçmek istemiyordum çünkü telefonumun burada çalması gerekiyordu. Saçlarımdan akan yağmuru dudağımda hissettiğimde kendime gelir gibi olmuştum. Birkaç dakika önce Neşet Ertaş sesiyle dans edecekken sonrasında yüklendiğimin hüzünlerimin kilosu artar gibi belimi bükmeye başladı. Karşıdaki otobüs durağına geçtim ve telefonumun çalmasını beklemeye başladım. Telefon o an çalsa hemen arkamda otogar olduğu için hızlı hızlı giderim umuduyla beklemeye devam ettim. Yağmur bir ara durmuştu. Belki yüzlerce insan ve yüzlerce araba geçti, önümden. Acaba hangisi rüyasının peşinden gidiyordu? Hüzünlerim sırtıma yüklenen bir çuval gibi gittikçe belimi bükmeye başlamıştı. Dik durmaya çalışsam da annemin beni doğurma sebebi olan evdeki bütün perdeleri taktıktan sonraki boynu bükük bir hâlimle beklemeye devam ediyordum.

Akşam olmak üzereydi. Yağmur tekrar şiddetli bir şekilde yağmaya başlamıştı. O sırada alt kattaki komşumuzun çocuğu ve arkadaşı da yağmurdan kaçmak için durağa geldiler. Kafasıyla bana selam verdiği için kulaklığımı çıkararak sesli bir şekilde selamına cevap verdim. Kısa bir hâl hatır sorgusundan sonra muhabbet devam etmedi. Ders çıkışı biraz oyun oynadıktan sonra evlerine gidiyorlarmış. Hedef ne, bu yıl kazanacak mısınız üniversiteyi diye de sorarak gençleri boğmak da istemedim. Kulaklığımı tekrar taksam ayıp mı olur diye düşünürken “Yağmurun sesini severim, kulağımdaki müzikten daha çok huzur verir.” dedim. Gülümsediler. Onlar da biliyor muydu, teneke sesi olduğunu diye düşündüm. Biliyorlarsa onlar mı beni aldatmış oldu yoksa ben mi onları aldattım? Komşumun oğlu, “Ağabey, bazı şarkılar da var ki huzur vermek yerine acı da verse yağmurun sesi yerine onu dinliyorsun. Özellikle bir şarkı keşfettim yaklaşık iki gündür onu dinliyorum ve sanırım en az bir hafta bıkmadan dinlerim bu şarkıyı.” dedi. Âşık mı oldun sen gibi laflara girecektim ki o sırada otobüs, durağa yanaştı ve gençler otobüse binerek uzaklaştı. Telefonuma baktım, ne arama ne de mesaj vardı. Rüyam da beni aldatmıştı. Teneke sesi yerine kafamın sesini dinlemek için yağmur damlacıklarını kafamda hissederek evime doğru yürüdüm. Sonunda evime geldim ve hâlâ arayan veya mesaj atan kimse olmamıştı.

Gece yatarken pencereyi açık unutmuşum ve belki de bu yüzden birçok aldatılmayla karşılaştım diyerek penceremi tekrar açtığımda bir ses geliyordu. Komşunun oğlu, bahsettiği şarkıyı dinliyordu. “Son defa görsem seni, kaybolsam yüzünde..."* diye şarkı devam ederken şarkıyı hatırladım. Yıllar önce keyifle dinlediğim şarkı şimdilerde acı veriyordu. Rüyamı hatırladım. “Son defa olmasın.” cümlesi kulağımda yankılanıyordu. Yorganım, yağmurun sesi, rüyam, komşunun oğlu, şarkılar, dostlar ve sevgilim beni aldatmıştı. Aslında sadece onlar değil ben de kendi kendimi aldatmışım. Bu yüzden de hiçbirini yadırgamadım. Sadece ben, beni nasıl aldattım diye kendime kızdım ama galiba ben de aldatılmaya alışmıştım. Belki de tüm bunlar, aldatmak bile değildi. Sadece mutlu ve huzurlu hissettiğimiz şeylere inanıyorduk. Bu yüzden fazla düşünmeme kararı aldım.

Yağmur hâlâ devam ediyordu. Gece yatarken penceremi bilerek açık bıraktım. Yorganım beni sarıp sarmaladı. Alt katta çalan şarkıya eşlik eden huzur verici yağmurun sesiyle uyumak istiyorum. Belki son bir rüya görürüm umuduyla…

 

 

Emre Aydın - Son Defa*