Genç oğlan, “Bir bira daha alırım.” dedi barmene. O akşamki üçüncü birasıydı. Her cuma olduğu gibi hep geldiği sakin bara içip kafayı bulmaya gelmişti. Cuma olmasına rağmen bar, her zaman çok sakindi ve gelen kişiler aşağı yukarı belliydi. Genç, buraya sürekli geldiğinden etrafındaki yüzler yabancı gelmiyordu artık. Kendi halinde birasını yudumlarken karşısına elinde buruşuk bir gazete olan yaşlı bir adam oturdu. 2 yıldır aynı barda takılmasına rağmen ilk defa birinin yanına gelmesine mi yoksa yaşlı adamın böyle genç işi bir barda bulunmasına mı daha çok şaşıracağını bilmiyordu. Yaşlı adam nefes nefese kalmıştı, oturur oturmaz gazetesini masaya bırakıp bir bira istedi barmenden. İçten bir gülümsemeyle genci şöyle bir süzerken genç oğlan, şaşkınlığından bir süre bir şey söylemedi fakat bir süre sonra sordu, “Siz kimsiniz?”. “Yalnız ve düşünceli olduğunu gördüm, sonra da gelip kendim gibi birini bulmuşken biraz muhabbet ederim diye düşündüm.” dedi yaşlı adam gayet rahat bir şekilde.


“Kim yalnız ve düşünceli değil ki? Hem sanki daha yeni içeri girdiniz. Ne ara gördünüz beni?”

“Böylesi birini görünce hemen anlarım.”

“Dalga mı geçiyorsunuz benimle?” Genç, yaşlı adama sinirlenmesine rağmen sizli bizli konuşarak saygıyı elden bırakmıyordu. Yaşlı adam yine gülümsedi. “Haklısın delikanlı, çok saçmaydı. Ama izin versen, biralarımızı yudumlarken biraz sohbet etsek olur mu? Sıkılırsan söylersin, kalkar giderim.” Gencin içinden adamı kovmak gelmiyordu. Bir şans vermek istedi fakat bunu neden yaptığı hakkında hiçbir fikri yoktu. Kafasını sallayarak onayladı.


“Öğrencisin galiba. Kaçıncı sınıf?”

“İkinci sınıf.”

“Şimdilerde o yaştaki gençlerin tonlarca arkadaşı oluyor. Sen neden yalnızsın?”

“İnsanlarla aram çok iyi değil. Hem yalnız olmayı severim.”

“Son söylediğinden emin misin?”

“Pek değil.” Bunu söyledikten sonra yaşlı adam birasını havaya kaldırdı ve ikisi de gülerek bardaklarını tokuşturdular.

“Siz neden yalnız ve düşüncelisiniz?” 

Yaşlı adam güldü. “Ben saymaya başlasam bitmez şimdi. Beni boş ver, asıl sen anlat. Gençlerin can sıkıntılarını, meselelerini dinlemesi çok eğlenceli oluyor.”

“Sürekli böyle birilerinin yanına gidip konuşur musunuz?”

“Aslında ilk defa senin yanına geldim bu şekilde. Daha önce hiç yapmamıştım inan.”

Yaşlı adamın bu söylediği hiç inandırıcı değildi gence göre ama yaşlı adam o kadar samimiyetle söylemişti ki, genç bir an inanır gibi oldu.

“Pekâlâ, öyle olsun.”

“Neden canın sıkkın, aşk acısı mı, geçim sıkıntısı mı, yoksa yalnızlık mı?”

“Bunlardan başka dert olamaz mı?”

“Olabilir tabii ama derdin yalnızca bunlardan biriyse buraya gelirsin.”

“Daha büyük bir derdim olamaz mı?”

“Daha büyük derdi olanı dışarı çıkıp iki bira içmek kesmez.”

Yaşlı adam giderek gencin ilgisini çekmeye başlamıştı. Genç, yaşlı adamın zeki ve kafa biri olduğunu düşünüyordu.

“O zaman sizin derdiniz de bunlardan birisi.”

Yaşlı adam güldü. “Ne kadar uyanıksın sen. Derdini anlatmayı pek sevmiyorsun galiba.”

“İlk defa gördüğüm birine, evet.”

“Aslında ben de sevmem dert anlatmayı, özellikle az tanıdığım kimselere.”

“Ama buraya oturduğunuza göre bana anlatacaksınız, artık yük oldu herhalde.”

Yaşlı adam cevap vermedi, birasını içmeye devam etti.

“Yalnızlıktan hiç keyif almıyorum aslında, bu şehre taşınıp okula başladığımdan beri çok mutsuzum.”

“Sana bir soru soracağım delikanlı. Sence hayal kırıklığı yaşamayıp hep yalnız olmak mı yoksa çok mutlu olduğunu sanıp sonra derin bir hayal kırıklığı yaşamak mı daha kötü?”

“Sonu kötü bitse bile biraz mutluluk isterdim açıkçası ben.”

“Bu söylediğinden bu kadar emin olma.”

“Galiba büyük bir hayal kırıklığı yaşamışsınız.”

“En büyüğünü hem de.”

Sahnede çalan grup yeni şarkısına girdiğinde yaşlı adam heyecanlanıp “Aa, bu şarkıyı çok severim.” dedi.

“Çalan grup bizim fakülteden. Bilmenize şaşırdım çünkü pek bilindik bir grup değil.”

“Bu çocuklar ileride kesin daha iyi yerlere gelirler. Burada eskiden de bizim fakülteden çocuklar çalardı.”

Genç şaşırdı. “Demek siz bizim okuldan mezunsunuz. Şaşırdım.”

“Şaşırmana gerek yok, gençken ben de burada takılırdım ve gördüğüme göre burada yine hep bizim okuldakiler takılıyor.”

“Vay be. Ne zaman mezun oldunuz?”

“25-30 yıl oluyor galiba. Buraya gelmeyeli de bir o kadar oluyordur. Burada anım çoktur benim. Mesela eşimle burada tanışmıştım. Bizim okuldan değildi o. Tam da böyle bir akşamda, burada yalnız başıma otururken tanışmıştım onunla.” Yaşlı adam önce iç çekti ve sonra yine gülümsedi.

“Çok hoş. Sonra ne olduğunu sorabilir miyim?”

“Sormasan daha iyi delikanlı.”

“Peki, her ne olduysa yine de yaşadıklarınız sonraki üzüntünüze veya hayal kırıklığınıza değmez miydi?”

“Bu yaşta bu kadar bilge olmana şaşırdım. Gençken yalnızlık insanı gerçekten olgunlaştırıyor. Benim gibi ihtiyarları da çocuklaştırıyor galiba.” Yine güldü ve birasını içmeye devam etti.

“O kadar da yaşlı sayılmazsınız, gayet iyi görünüyorsunuz. Ama gerçekten, hiç değmez miydi? Bence bazen sonunu düşünmeden yaşamak ve sonunda üzülsek bile geçen güzel anları güzelce anmamız gerekiyor. Mesela ben her şeye korkarak yaklaştım ve şimdi yalnız ve mutsuzum.”

“Belki böyle olmaya devam edersen yalnız ve mutlu olursun.”

“Bu söylediğiniz beni hiç şaşırtmadı. Zaten herkes kendi yapmadığı şeyi başkasına öğütlüyor. Hiç görmedim kendinde olanın tersini öğütlemeyen. Hep ben ettim sen etme derler.”

Yaşlı adam genci yine süzdü ve yine içten bir şekilde gülümsedi. Sonra birasından birkaç yudum alıp bir sigara yaktı, gence de uzattı.

“Sigara içer misin?”

“Hayır, kullanmıyorum.”

“İleride başlarsın sen bu gidişle sigaraya.”

“Sanmıyorum.” dedi genç yüzünde hafif bir tiksinti ifadesiyle.

“Sen yine de büyük konuşma... Her konuda.”

“Büyükler, küçüklerden daha iyi bilmek zorunda değil mi her şeyi?”

“Hayır, öyle bir kural yok tabii.”

“Çok okuyanlar, çok gezenler, çok şey tecrübe edenler, yaşı büyük olanlar… En iyi onlar bilirler değil mi her şeyi?”

“Sence en çok bilen kimdir peki delikanlı?”

“Ne çok gezen, ne çok okuyan, ne de yaşı büyük olan. Bence en çok şeyi öğrenmesini bilen bilir. Öğrenmek her zaman isteğe bağlı bir şey değildir. İnsan çoğu şeyi öğrenmeye çabalamazken, öğrendiğinden haberi yokken öğrenir.”

“Çok iyi dedin genç adam. Beni epey şaşırttın. En çok da beni şaşırtmana şaşırdım aslında.”


Biralarını tekrar tokuşturdular. İkisi de sohbetten büyük keyif almıştı. Genç bile, neden hâlâ bu yaşlı adamla oturduğunu sorgularken bir yandan da içten içe yaşlı adamla konuşmaktan zevk alıyordu.


“Sana bir soru soracağım. İçinden geçtiği gibi cevap ver lütfen. Sence bu masada en çok şeyi bilen sen misin ben miyim?”

“Bunun kesin bir cevabı yok. İkimiz de bazı konularda daha çok şey biliyoruz birbirimizden.”

“Peki, sence bir insan gençken mi daha doğru kararlar verir yaşlıyken mi?”

“Yine değişir tabii. Ama çoğunlukla yaşlıyken. Sanırım insanın yaşlı hali kendisi için en iyi kararları verebilecek halidir.”

“Nihayet değişmeyen bir fikir.” diye geçirdi içinden yaşlı adam. Saatine baktı. “Benim gitmem gerekiyor artık genç dostum.” dedi. “Sohbetten nasıl bir keyif aldığımı sana anlatamam bile. Kendine iyi bak. Hoşça kal. Bugün içtiklerin benden olsun.” Genç şaşırdı. Adamı durdurmak, biraz daha konuşmak istedi ama sonra vazgeçti ve gitmesine izin verdi. Yaşlı adam ikisinin de hesabını ödeyip kapıdan çıktı. Masada hem kendi birasını hem de yaşlı adamın kalan birasını bitirmiş, yaşlı adamla konuştuğu şeyleri düşünüyordu. Çok geçmeden sokakta bir yaygara koptu. İnsanlar koşuşturmaya başladı. Etrafındaki insanların konuşmalarından barın önünde sokakta genç bir kızın bıçaklandığını öğrendi. Kalabalıkla birlikte dışarı yürüyüp yerde cansız yatan kıza baktı. Hayatında gördüğü en güzel kız olabilirdi. Birden anlam veremediği bir hüzün hissetti. Ayakta durmakta zorlandığı için masasına geri döndü. Biraz ayıldıktan sonra evine gidecekti. Masaya oturduğunda yaşlı adamın bıraktığı gazete dikkatini çekti. Gazeteyi inceleyince gördükleri onu iyice şaşırtmıştı. Gazete, 28 yıl sonrasına ait, ismini daha önce hiç duymadığı bir gazeteydi. Ön sayfasının köşesindeki küçük bir haber başlığında sohbet ettiği yaşlı adamın resmi dikkatini çekti. Haberin başlığında yazanlar daha da tuhaf hissettirmişti: “Acıya Daha Fazla Dayanamayan Adam Canına Kıydı.”