Peronları cehennem bilirim ve gidenleri dibi...

Tepeden tırnağa taammütüm kederlenmektir

Ve tattığım bütün hüzünleri yüzümle karıştırrıım ama nereden bileceksinki?

Bende güzel gördügün ne varsa bil ki geçmiş zaman eki.

Öyle hakkimda bilmen gereken pek bi'bokta yok aslında, bakma

Yazdıklarım aksanı aksak bir şairin

gevelediği geveze şiirlerdir

Aldanma!

Neyse

Kuvvetle ihtimal öpüşürüz biz

Ama sen şimdi dudaklarımızın ıslak kıvrımlarını bir kenara bırak.

Daha mühim bir mevzu var ki o da

Eksildiğim yerde martılar biriktirdiğimdir gözlerinin akı kadar beyaz,

Ve beyaz kanatlarının içinde şiirler saklarım;

"Sayıkladığım ve çaresizliğimden ayıkladığım cılız ayaklanmalarım

Paslanmış zırhımın cilasıdır."

Sen en iyisi bırak çocuk gözlerimi.

Işık yüzelli milyon kilometre öteden yola çıkmış hasretle

Yaprakların arasından sızmış,

Odamın perdelerinden sıyrılmış

Gövdene, etine varmış Tanrı'ya büyük bir minnetle

Ve şu serin yaz sabahının ilk saatinde

Bluzunu omzundan,

Sütyenini sırtından,

Kilodunu kalçalarından aşağı bırakışın

ilkbahar valsi- senfonisine öykünsede bilmelisin

Nerede bir gidenin ardından bakmak varsa işte o annemin iç çekişidir.

Ve her an bir an önce gitmek isteği kendimi bildim bileli baba mesleğimdir.

Ki bu benim bildiğim en büyük meziyetimdir.

Gelme, eziyetimdir.

Dağınığımdır,

Toparlanmam bir ömür alır.

Boşver, hadi giyin üzerini.

Muhtemel sevişmelerimizi başka bir mevsime saklayalım.

Sen ve ben yan yana yazılmaması gereken iki cümleyiz.

Senin tepeden tırnağa yaşamı destekleyen tılsımın karşısında

Benim ölü şairlerin kasvetinin bulaştığı içi geçmiş ruhum...

Güruhum ve dağılmam uzun zaman alır.

Dur!

gülüşünle tutup sürüklediğin gözlerimi bana bırak.

Aklayamam aklımı kalbim gibi bir hakimin karşısında.

Kıble mi sorulur Kabe'nin içinde durana?

Özgürlügün sözlükte ki yeri nedir zindanına aşık olana?