Bu yazı kocaman bir öz eleştiri yazısıdır. Kocamandan kastım sayfalar süren yazılar değil. 18 yılı birkaç cümleye sığdırma telaşı… Ayna olmak konumuz, kendimize ayna olabilmek. Hatta bu öyle bir ayna ki hiç yanıltmayan, hangi ışığın altında bakarsınız bakın hep olduğunuzu gösteren iyisiyle kötüsüyle biz, siz, ben. Aynaya bakan "o" kişi… Bakarak tanır insan, görerek anlar diğer her şeyi. Tanımak, görmek, iyidir, hoştur da bir kendini tanıyamaz insan... Bu çok çetindir, sancılıdır. Bir çift yorgun göze denk gelir, o gözlere göre biraz daha az yorgun olan gözleriniz sonra teninizde de dolaşır, aynadakiyle daha az tanışır hale gelirsiniz. Bir çift yorgun göz bu hale getirir sizi. Bir sürü hale getirir hatta. Aynadaki ışık hep değişir kendimize bakarken. Nasıl sabit tutarız o ışığı; hangi renk, ışık sevdirir bize kendimizi, bilemiyorum. Ama herkesin yenik düştüğü bir ışık vardır… Sabit tutamadığı, rengini bir türlü çözemediği... Ben deniz dinlemeyi çok severim. İyi dinlerim, güzel severim, iyi konuşurum, çok düşünürüm, çok kez de kırılırım... En güzel işin insanın kendini sevmesi olduğunu bilirim. İyiyi ararım hep. Daha iyilerini ortaya koyabilmek için... Bakarım aynaya, sabit ve doğru ışığı arar gözlerim, bazen kötü beni görürüm, bazen iyi beni, bazen sadece bakarım... Sevmeye çalışırım kendimi tüm yanlış ışıklara rağmen. Hâlâ ve hep sevebiliyor olmak için… Bu yazım tüm yanlış ışıklara, gökkuşağıma siyah olmamanız dileğiyle...