İstasyona yaklaşıyoruz.

Hayır inemem 

Yanlış şehir, durulmayan deniz, kırık kaldırım taşları ve kalabalık sokaklar

Buraya ait değilim

Tesadüflerin bizi birleştirdiği bu yolda sadece sana tutunmak istedim.

Ama sen inmek için diretiyorsun

Yanlış yer olduğunu bile bile.

Yolun sonuydu sanırım 

Tutamam ki kollarını 

Halsizim, bitkinim kendi bedenimi dahi taşıyamazken kolların altında ezildim.

Ve indin orada

Sonbaharın son yaprağı düştü avucuma.

Trenin penceresinden izledim son gidişini.

Ah o gözlerin bitmemiş şiire söz

Son şiirin kızgın küle batırılmış demir parçası kadar kor alev içinde kanattı bedenimi.

Kalbimin sesini duydun mu o anda?

Duyamazsın

Duymak istemezsin

Gözlerimin feri söndü gördün mü?

Göremezsin

Görmek büyük cüretkarlık

Kal diyeceğim an boğazımda kelimelerin düğümlenişiyle susuyorum.

Susuyorum...

Sükutun acısını içimdeki çığlıklarla alevlendiriyorum.

Sen duydun mu çığlıklarımı?


Kalbim ve beynimin savaşıydı bu,

Kazanan henüz belli değil.

Fakat esaret içinde yasmaya ant içmiş bedenim teslim olmak üzere.

Kime ve neye? 

Bu bilinmezliği dahi aşabilmiş değil.

Bir daha gelir misin bu şehre kuşlar seni özlüyor.

Şehir sensiz soğuk, buruk ve yapay

O adını yeni öğrendiğim şehrin,

O gürültülü kalabalıkların benim kadar ihtiyacı mı vardı sana.

Şimdi yolda karşılaşacağın sıradan biri olamayacak kadar uzaktım sana.

Oysaki 

Şurada sol tarafımda taşıyordum seni.

Sense bundan bihaber.

Belki de şu an aynı yıldız altında parıldıyor gözlerimiz ve aynı yıldıza aşık olmuştuk.

Bilmiyorduk,

Bilemeyecektik