Küçük yanılgıların yarattığı büyük yalnızlıklar.
Yatağında öylece uzanmış tavanı seyrediyordu. Ne zamandır böylece duruyordu. Annesini ne zaman yollamıştı içeriye, kendisi koltuktan ne zaman kalkıp gelmişti yatağına? Televizyona baktığını hatırlıyordu en son, sonrası yoktu… Şimdisi vardı ama şimdiden sonrası yoktu. Daha ne kadar şöylece uzanacaktı ki. Günlerdir uyuyamadığını hissetti. Ama akşam uyanmıştı uykusundan. Günlerdir rahatça uyuyamadığını hissetti ama yatağı da oldukça rahattı ve yastığı kaz tüyündendi. Nefret ediyordu bu yastıktan eski yastığını özlediğini fark etti. Başını yastığa koyunca içeri gömüldüğünden onu bu yastığın altına koymuştu kaz tüyünün altına. Onu çıkarıp üste koyamazdı annesi bin bir güçlükle almıştı pazardan, son paralarıyla ya da annesi öyle demişti. Annesini gördü kaz tüyü yastıklarla dolu tezgâhın önünde pardösüsü ve yazmasıyla, tezgâhtaki kazların vraklamasını dinliyordu. Hayır, vraklayanlar kaplumbağalardı. Havlayanlar kediler, miyavlayanlar köpekler, hah cikcikliyordur belki kazlar, onlar da kuş değil mi sonuçta. Başının üstündeki fikir bulutunu dağıttı kalktı bir sigara yaktı karanlıkta yürümeye başladı, ne zamandır uyuyamıyordu. Saat kaça yaklaşmıştı? Salona doğru gitti saate bakmak için ama etraf karanlıktı ışığı açması gerekirdi, ışığı açmadı odasına geçti odasının ışıklarını açtı kahverengi boş duvarları izledi, kapını önünde bir müddet. Sonra tekrar volta atmaya başladı aklında bir şey varmış bir şey düşünüyormuşçasına ama aklına gelen bir şey yoktu bacaklarının yorulduğunu hissetti geçti koltuğa oturdu, odanın köşesinde çapraz duran, yılların yorgunluğunu sırtında taşıdığı yamalardan belli olan, kırmızı koltuğa. Omuzlarının çöktüğünü hissetti omuzlarını dikleştirmek için oturuşunu düzeltmeyi denedi yapamadı. Yürümek yormuş olmalıydı onu, kalktı ışığı kapatıp yatağa geçti, nefes alış verişini dinledi bir süre. Sonra hatırladı yapması gerekeni, mektup yazmalıydı evet mektup… Kalktı ışığı açtı masanın başına geçti kâğıdı ve kalemi aldı eline başladı yazmaya: ‘’ sevgili bilge bana bir mektup yazmış olsaydın ve ben de sana cevap vermiş olsaydım ya da son buluşmamızda büyük bir fırtı… ’’ ne yazıyordu? Bilge kimdi yazdıklarını tekrar okudu, bu kelimeleri bir yerden tanır gibiydi bu söyledikleri daha önce bir yazarın aklına gelmiş gibiydi, gelmiş miydi? Gelmiş olmalıydı çünkü bilge adında birini tanımıyordu mektubu kız arkadaşına yazacaktı kız arkadaşı neydi adı. Adını unutmuş olmalıydı ama nasıl unutmuş olabilir ki kız arkadaşı… Onuseviyordu… Seviyor muydu? Masadan hışımla kalktı bilgenin kim olduğunu bulma umuduyla koca kitaplığın karşısına dikildi… Koca kitaplık… İade tarihleri geçmiş üç kitap ve alt rafta bulunan eskimiş yedi kitaptan ibaretti. İade tarihlerinin geçtiğini nerden biliyordu geçmemişti belki de ne zaman almıştı kitapları hangi zamanın şimdisinde aldığını hatırlamaya çalışırken, alt rafa ilişti gözü bilgeyi buldu orada, hikmetin bilgesini… Tekrar masanın başına döndü başkalarının bilgesini yazdığı sayfayı aldı çekmeceye koydu. Yeni bir sayfa açtı düşünmeye başladı kız arkadaşının adını. Kalemi elinde döndürmeye başladı, hatırladı ismi, o an neden bilge yazdığını da… Sevgili Bil naz diye başladı bu sefermektuba ardına ekleyecek kelime bulamadı, gelmedi aklına hiçbir şey. Kalktı mum koydu, masaya mumu yaktı, ışığı kapattı, tekrar oturdu, düşünmeye başladı. Böylesi daha iyi oldu diye düşündü, mum ışığına bakıp aklına bir şeyler gelir umuduyla. Gelmedi… Bir sigara daha yaktı, düşünmeye devam etti söyleyecek nesi vardı? Hatırlamaya çalıştı yüzünü, hatırlamaya çalıştı son buluşmalarını, uzun bir süre olmuştur birkaç defa eve de gelmişti sanırım yani annesi öyle söylemişti ya da o öyle hatırlıyordu. Odanın oksijensiz kaldığını hissetti,bir yerde okumuştu, mum odadaki oksijeni hızla tüketir diye kalktı pencereyi açtı soğuk çarptı yüzüne rüzgâr sakallarını okşadı bir müddet elleriyle saç tellerini araladı arasına oksijen girsin diye ferahladı bir müddet sonra o sıkıntı yine bastı içini yapması gereken bir iş vardı onu yapmalıydı. Neden hiçbir işi sonuna kadar götüremiyordu ki neden sürekli bir şeylerden kaçmak kendisinden için kendinde kaçmak ihtiyacı hissediyordu neden bu kadar zayıf bir iradesi vardı ve hiçbir işi sonuna kadar götürme cesaretine neden sahip değildi babası yüzünden mi hayır hayır babası güçlü biriydi öyle miydi hatırlamıyordu ki babasını. Tekrar masanın başına döndü muma üfledi, ışıkları açtı bu kadar şov yeterli dedi kendi kendine. Yazmak için tekrar oturdu masasına durdu öylece, yine gelmiyordu aklına hiçbir şey. Bilinçaltının bomboş olduğunu hissediyordu. Kalktı elbiselerini giydi, ceketini aldı askılıktan, parmaklarına basa basa ulaştı kapıya. Sessizce açtı kapıyı merdiven ışığı bir anlık kör etti, gözlerini nefret ederdibu ışıktan, sürekli onu hazırlıksız yakalardı çünkü. Asansörü çağırdı bekleyemeden merdivenlerden indi, kapının önüne gelene kadar içinde tarif edemediği bir heyecan vardı. Elini kapıyı açmak için uzattığında tarif edemeyeceği bir korku sardı bedenini tekrar dönmeyi düşündü ama neden korkuyordu ki, kendini korkulacak bir şey olmadığına ikna etti ve kapıyı açtı ilk adımı attıktan sonra gerisi çorap söküğü gibi gelecekti o böyle umuyordu. Ama kapıyı açtıktan sonra gerisi çorap söküğü gibi geldi hiç zorlanmamıştı çıktı ve kendini serseri sokakların şefkatli kollarına bıraktı. Uzunca bir süre hiçbir şey düşünmeden yürüdü, bilinçaltına kazınsın istiyordu tüm gördükleri. Ağaçların dallarının bir başka ağacı nasıl sardığı, sarı takside kusan bir kadının saçlarını tutan taksiciyi, martıların balıklara ettiği küfürleri… Deniz kenarına geldiğini fark etti, hemen sonrasında korkulukları sıktığını. Neden böyle bir şeye ihtiyaç duymuştu bilinçaltı dedi, ey bilinçaltı sen nelere gebesin? Cebinden bir sigara çıkardı kibriti yaktı ilk kibrit hemen söndü, ikincisini de yetiştiremedi, üçüncüsünde yakmayı başardı ve hiçbir şeyin sonunu getirememesiyle alakalı kendine olan anlamsız kızgınlığına son verdi, bak nasıl da getirebiliyorum diye düşündü. Sandığım kadar zayıf değilmişim garsonlardan sürekli özür dilememi güneşin yüzüne hep utanarak bakmam kimseden bir şey isteyememem bunların, bunların hiçbir önemi yok… Zayıf değilim işte Ay’la daha iyi anlaşıyoruz bu kadar gecemin bütün günü içermesini isteyişimin sebebi güneşten çekindiğimden değil Ay’ı daha çok sevmemden. Zayıf olduğumu kabul etmiyorum, bu sonunu gördüğüm ilk iş değil dedi sigarasına bakarak ve usulca onu denize bıraktı. Daha sonra anlamsız uzayda anlamsız bir şekilde gereksiz yer kaplayan zayıf kütlesini de.
Zavallı bedenini okula gitmek yerine birbirlerini sevmeye gelen iki genç bulacaktı. Merhumun annesi polislere bir ay önce intihar eden kız arkadaşının şokunu atlatamadığını, oğlunun kızı çok sevdiğini fakat kızın eski sevgilisinin onu aldattığını ve oğluyla ondan intikam almak için birlikte olduklarını anlattı çocuğun yazdıkları incelenince kıza âşıkolduğunu ve çok çabuk tutulduğu görülüyordu. Polisler gitti acılı anne çocuğundan kalan anılarla baş başa kaldı 2 oda 1 salon evde. Çocuğunun odasına girdiğinde sert bir rüzgârçarptı yüzüne uçuşan kâğıt parçalarını toplamaya çalışırken uzun bir yazıya ilişti gözü “Yatağında öylece uzanmış tavanı seyrediyordu. Ne zamandır böylece duruyordu. Annesini ne zaman yollamıştı içeriye, kendisi koltuktan ne zaman kalkıp gelmişti yatağına? ”.