Derinden boğuk sesler duyuyor gibiydi uyanmaya direnirken. Kendini tıpkı ana kucağı gibi şefkatle sarmış yatağında bu huzursuzluğun sebebini anlamak istiyor fakat uykusunu dağıtmak, uyanmak veya sese odaklanmak için gereken en ufak bir hareketi yapmayı katiyen istemiyordu. Yine de pes edip yüzüne konan ıslak öpücüklerle, boynuna temas eden minik patilerle açtı gözlerini. Yüzünü yasladığı yastıktan kaldırıp yegane dostlarına döndüğünde onlardan gelen sıçrayışla kendisi de irkildi. Yaptığı ani dönüşten olduğunu sandı, yine de önemsemeden doğruldu yavaşça. Sırtını yatak başlığına yasladı. Saatine baktı. 11.24. Kalktı yatağından. Her adımında aklına başka bir şey üşüşüyordu. “Zihnin güne açıldığını hissetmek ne berbat şey.’’ diye düşündü. Elini yüzünü yıkayıp kahvaltı hazırlamak halihazırda rutiniydi. Adımları banyo doğrultusundayken ayağına takılan çorap tekleri, şişeler ve döküntüler hatırlattı ansızın yalnızlığını. Tekledi birden, gözleri dolacakken silkelendi ve banyoya girdi. Musluğu açıp yüzüne su çarpana kadar geçen arada ayıldığını hissetti. Aynanın önünde duran fırçasını alacağı sırada bir gariplik fark edip bakışlarını kendine çevirdi. İnanamadı. Ellerini musluğun altına tutup yüzüne bir defa daha su çarptı. Aynaya döndü tekrar, yine inanamadı. Bir sanrı görüyor, bir halüsinasyonla boğuşuyor sandı. Başı öndü aniden, lavaboya tutundu. Derin nefesler aldı: aldı ve verdi… “Kendime gelmeliyim, bu gerçek olamaz. Gözlerimi açtığımda geçmiş olacak. İlaçları aksattığımdan olmalı. Bir kurguda değilim. Gregor Samsa hiç değilim. Sadece bir hayal, sadece bir hayal…’’ Sakinleştiğini hissettiğinde yine baktı aynaya, değişen bir şey yoktu. Korksa da aynaya yaklaştı, yaklaştı, yaklaştı… Yüzüne götürmek için kaldırdı elini: incelmiş dudaklarına, uzun burnuna, çekik gözlerine dokundu ve gezdirdi yavaşça o kıvrımlarda. Gerçekti! Aynada gerçek bir yüz vardı. Nasılını düşünmeyi bıraktı birden ve inandı. Hayatı boyunca zaten hep tutarsızdı. Üzerindeki şaşkınlık parça parça dağılıp yerini çocukça bir neşeye bıraktı. “Bu,’’ dedi, “Bu bana bahşedilmiş bir hediye olabilir mi? Yıllardır çektiğim acının bir mükafatı olabilir mi? Sil baştan başlamam için, geçmişimi unutmam için O bana bir şans daha tanımış olabilir mi?’’ diyerek adımladı ve çıktı banyodan. Kendini bir de boy aynasında görmek istedi. Kendisini izlemek ve yeni çehresiyle tanışmak istedi. Hole geçip aynanın önünde durduğu an çalan kapıyla korktu birden. Kim olabilir ki, diye düşündü. Onu tanıyanlar bugün kapısını çalmazdı, hoş çoğunlukla zaten çalmazlardı, biliyordu. Kimin geldiğini bilmese de yeni çehresini gösterip göstermemek arasında kaldı. Bu dilemmadan çıkıp kapı kulpuna doğru uzandı telaşla. Daha fazla düşünürse yapamazdı. Kapıyı açtığında karşısındaki kendi yüzünü almış, iri cüsseli bir adamdı.