kendi hikayesini yazmanın yazgısı altında var olma bilincine erişen insanın hüznüyle uyandım bugün. gözyaşlarım ve kahkahalarım birbiriyle dans ederken buldum. hayallerimin bir yamaçtan atlama cesareti gösterirken onu belinden kavrayan gerçekliğin verdiği o acınası bakışın içindeki tebessümü gördüğümde bir kez daha iğrendim hayattan. ve sadece iğrenmekle kalmayıp yaşamayı kapı dışarı etmek için bir intiharın tangosuyla baş başa bıraktım ruhumu. ve o an. tam da son damla kanım terk etmek için baraj kapakları açılmış, sular altında kalmış hasankeyf gibi hissetmek istedim kendimi. varlığımın tüm tarihsel ve kültürel mirasını bir anlığına da olsa kucaklamak istedim. lakin içimdeki hayatta kalma dürtüsünü bir türlü ekarte edemiyordum. bu yüzden eylemin kimliğini kendimde değiştirip, dönüşüme uğratarak farklı bir yönelim sağladım. bir gün değil, her nefes alışımda tekrar ve tekrar ölmenin, tıpkı sisifos gibi acının ve mutluluğun kayasını sırtlayıp çizgili, düze ve kalp kaslarım izin verdiği müddetçe çabalamaya, savaşmaya ve kendimle barışmaya karar verdim. fark ettim ki tüm savaşların temel dinamiği insanın kendisiyle olan savaşın bir dışavurumu olduğunu. ve bunu anladığımda kendimle barış çubuğu yakıp bir antlaşma imzaladım. daha sonra uyandım. elimi yüzümü yıkayıp kızlarıma mama koydum. onların yemek yiyişini izlerken ben de kahvemi yudumluyordum. sonra biraz onları sevdikten sonra yürüyüşe çıktım. güneşin taze ışıklarıyla kapkaranlık olan bakışlarımı aydınlatmaya, buzdağına galbe çalan tenimi ısıtmaya çalıştım. ve günümü planlamaya çalıştım. ancak zihnimin ayak oyunlarına yeniliyordum. ve sonunda kazanan zihnim oldu. bir yere oturup biraz kitap okudum. sonra bir şeyler karaladım. ve kalemim her zamanki gibi celladın kararlılığıyla boynunu vuruyordu yüreğimin. göz yaşlarım değil, kanım hiç değil ruhum akıyordu oluk oluk. ve bunu sabitleyecek ya da bir forma sokacak bir kap bulamıyordum. bende vaz geçip tüm keşmekeşliğimle sırtımdaki kayayı kaderin cilvesi ya da hükümranlığı olduğunu kabul edip yuvarlamaya devam ediyordum çünkü etmek zorunda olmanın verdiği o kaçınılmaz lekeyi her geçen milisaniye daha da kesik kesik, kopuk kopuk yaşamaya çalışarak yürümeye devam ediyordum. çünkü insan yalnızlığın yapım ekinde var olmuş bir canlıdır. ve daha çok yalnız kalmak için kendimden dahi kaçıyordum. sırf kendimi bir gün bulma umuduyla veya şuursuzluğuyla. o yüzden bugün tüm yalnızlığımla yalnızlığa sarılarak uyuyacağım. şimdiden herkesleşmeyen herkese güzel düşler...