senin katıksız gülüşlerin olurdu
unutulmuş bozkırların başıboşluğuyla
dönerdi dünyam
topuğuna kadar düşerdi ay
o sıra saçlarım hüzzam rüzgarlarının elinde
yap ve boz
boz ve yap
soluğum perde perde oyuncak
kesik kesik kandı hünerim
çürüyen günün gölgesinde kurduğum krallığım
yıkıntılar günlüğüne not düşüldüğünde
soylu bir bekleyişle kutsanmıştı adım
izahati olmazdı yaşamın
evet
ezan değilde ilkin bu söz fısıldanmıştı sanki kulağıma
ellerin bir izâhati olmaz
dağların da
en çok da dağların
kırlar da artık düş hırsızı iken
bohçamı ellerimle sıkı sıkıya kapayayım mı?
bir akıllı bu soruyu sormaz?
çünkü akıllı kişi soru sormaz diyenler olabilir
burası cevapların dünyası değil elbette
akşam oluyor
akşam ile beraber günün bulanıklığı giderken
herkesin haklı olduğu saat dilimine doğru yaklaşırken yani
gözlerini dikiyorlar karşıma
gözlerini dikiyorlar karşıma
gözlerini dikiyorlar karşıma
gözlerini…
izâhati olmayan gözlerini