Rüzgarmış, uçuştururmuş...

Armut dibine düşer,

yaprak uzaklara gidermiş.

Bir varmış bir yokmuş.

Ne dönek bir herifmiş.

Giden geri gelmezmiş.

Sonbaharda ağaçlar da insanlar gibi yaprak dökermiş,

kimisi çammış, insanın eline falan batarmış.

İnsan bir şeylerin kıymetini kaybedince anlarmış.

Yeşilken yaprak kimse görmez,

sararıp dökülünce fotoğraf makineleri ortaya çıkarmış.

 

Delirmiş dünya! Çıldırmış! 


İnsanlar sabahları sıcacık yataklarından kalkarmış,

okula gidermiş.

Okulda notlar alınır defterdeki yapraklar bilgiyle dolarmış.

İnsanlar sabahları sıcacık yataklarından kalkarmış,

aşık falan olurlarmış bütün gün.

Geceleri ay ışığına bakar, yıldız sayarlarmış.

Günlükteki yapraklar "şiirle" dolarmış.

Yine insanlar,

yine sabahları

sıcacık yataklarından kalktıklarında

yağmur yağarmış, şemsiye açarlarmış.

Bitkilerin yaprakları taze suyla dolarmış.

Yalancı giden murt gider.

İnsanlar, kimi sabahları sıcacık yataklarından kalkamazlarmış.

Onlar için kaderde asılı duran takvimdeki yapraklar vadeyle dolarmış.

Kimseninki taşamazmış.


Delirmiş dünya, çıldırmış.


Akıllar varmış.

Dünyalar kadarmış.

İçlerine ne koysan sığarmış.

Bir de

Yürekler varmış,

beyinlere kan yerine sonbahar yaprakları pompalarmış.

Beyaz gülden silaha kan damlarmış. 


Bir adam varmış.

Kadın yokmuş.

Adam o kadarmış; kadın yokmuş.

Bir kadın varmış, yokluktan korkarmış.

Adam varmış ve

Kadın o kadarmış; korkarmış.


Benimse aklıma mazmunu elinde bir kuş konarmış,

gül yaprağı kırmızı olan değil, yeşil olanmış.


Delirmiş dünya, aldanmış...