Bazen parmaklarına çok fazla yara bandı yapıştırmak zorunda kalabilirsin. Aslında sen de bilirsin acısa da öldürmeyeceğini ve verdiği acıyla canlı durduğunu ama bazen şarkılar da yanılabilir, şiirler de kandırabilir. Bazı acılar öldürebilir. Bazı acılarsa seni ellerinden tutar, ipi boğazına dolar, seneler öncesini anımsarsın ve üzerine buhranlar çöker, kasvet içerisinde boğulup kalırsın. İstesen de istemesen de ağlarsın. Sağlam ağlarsın hem de. Hıçkıra hıçkıra. İçin çıkarcasına. Bazı acılar sana mentollü sigaraları hatırlatır, bazılarıysa çilekli şekerlemeleri. Sen çilekli şekerleme yerken ağlarsın. Sen yanından geçen bastonlu amcanın ucuz sigarasından yükselip ciğerlerine dolan dumanı hissedince de ağlarsın. Çünkü bilirsin ki giden geri dönmez, katiyen dönmez, sense bir kaldırım kenarına, apartman merdivenine çöküp ağlarsın. Kimse de gelmez yanına. Giden gitmiştir çünkü çoktan. Dönmez kimse geriye dediğim gibi. Dönemez her ne kadar istersen iste de bunu.
Sen ise kalırsın bir başına. Yalnız, kırgın ve de üşümüş bir hâlde. Fakat kimse tutmaz elini, sarmaz bedenini. Bundandır ki kalkmalısın, kalkmalı ve de yüreğini alıp karşına oturtmalı, konuşmalısın onunla. Zira senin kendinden başka kimsen yok, asla da olmayacak.
Şimdi kalk ve sarıl, yaralarını öp, her şeyin geçeceğini fısılda kendine. Çünkü bunu sen yapmazsan kimse yapmayacak ve senin artık kalkınman lâzım. Çünkü daha fazla yarabandın kalmadı. Çünkü bu acı artık seni canlı kılmıyor, sömürüyor, yok ediyor.
Şimdi kalk. Kalk ve sarıl kendine.