Garip, arafta olmak. Mutlu değilsin ama üzgün de değilsin. Bazen gecelerce uyuyamıyorsun, bazen de günlerce o yataktan kalkamıyorsun. İkisi de leş gibi bir his. Boşa geçen zamandan fazlası değil. Toparlanmak? Nasıl yapacağını bile bilmiyorsun. Dağılmak? Tam da bunun ortasındasın. Kapatmışsın gözlerini esen rüzgâr saçlarını yüzüne doğru savurmuş, gözyaşların damla damla akmaya başlamış. Hıçkırma, derin nefesler... Hiçbiri yok. Yalnızca gözyaşları. Sepelemeye başlayan yağmur, grileşen şehir. İşte tam da o an. Tam da o an hissetmeye başlıyorsun kendini. Ufak bir tebessüm yerleştiriyorsun yüzüne. Açıyorsun gözlerini, etrafa göz atıyorsun. Bakmak yetmiyor, görmek istiyorsun. Bir kadın geçiyor önünden. Donuk suratlı. Muhtemelen işten çıkmış diye düşünüyorsun. Hemen gerisinde yağmurda ıslanan kediyi korumaya çalışan minik eller ilişiyor gözüne. Bir küçüğün merhameti, saf temiz duyguları. “Yaş aldıkça saflığını yitirecek, hayat bunu ona zorlayacak.” diyorsun.

“Sizce neden insanlar büyüdükçe kalpleri küçülür?”

İrkiliyorsun ve hemen gelen sese dönüyorsun. Şaşırmış bir ifadeyle bakarken aynı ses tekrar kulaklarında yer ediniyor.

“Kusura bakmayın, sözlerinize kulak misafiri oldum. Kendinizle olan muhabbetinize katılmak isterim. Sizin için de bir sakıncası yoksa tabii.”

Bakmaya devam ediyorsun.

“Sizce neden insanlar büyüdükçe kalpleri küçülür?” sorusunu tekrar yöneltiyor sana ve sessizliğini bozmaya karar veriyorsun.

“Sevgilerini kullanan insanlarla karşılaştıkça sevmemeyi seçerler ve bu duygu da onların kalplerini küçültür.” Düşüncelerini destekleyip desteklemeyeceğinin merakı gözlerinden belli oluyor. Bunu fark eden yaşlıca adamsa bilgece bir gülüş atıyor.

“Hayır, küçük hanım. Sevip sevmemeyi seçemezsiniz ama sevdiğiniz her bir yanınızdan yara aldıkça o yanları kullanamamaya başlarsınız. Aldığınız her bir yara sizden giden birer umuttur. Umutlarınız azaldıkça siz küçülürsünüz. Siz küçüldükçe kalbiniz sizinle küçülür. Siz siz olun umutlarınızı, hayallerinizi bir başkasına kırdırmayın. Sonuçta kendi hayallerinizin mimarı siz olacaksınız. Neden bir başkasının yıkmasına izin verecek gücü ona veresiniz?”