Bu cümleyi ilk okuduğumda, kulağa çok havalı geldiği için hafızaya atmaya karar vermiştim.

Sonradan çok önemli bir şey oldu ve cümleye bu şekilde bakmaktan vazgeçtim: Liseden mezun oldum.


Yaraların ne olduğunu anlamıyordum eskiden. Şimdi insanı neyin yaraladığını daha iyi anladığım bir yaştayım. İnsan ergenlik dönemindeyken gerçekten hiçbir şey bilmiyor ama etraftaki en akıllı kişinin kendisi olduğunu sanıyor. Gerçekten, bir kez doğalgaz faturası ödemeden insan hayat hakkında bir fikir belirtmemeli.


Asıl yaralar, eski sevgilimizin ayrılık esnasında bize söyledikleri değilmiş. Asıl yaralar, bir türlü devam ettiremediğin o ilk gençlik ilişkin değilmiş. Babanın sana karşı tutunduğu tavır, annenin seni küçükken hiç sevmemesi de değilmiş. Çünkü tüm bu konularda şanslı dahi olsan, ruhun yine de yara almaya meyyalmiş.


Tüm bu sıkıcı ve sıradan yaşamın ortasında, kendine anlamlı bir hayat yaratma mücadelesiymiş insanı asıl yaralayan şey. Üstelik anlamsızlığın ortasında dımdızlak ortada kalmışken…


Kolumu kıpırdatacak halim kalmamasına sebep olan şey ne aşk ne de paraymış, buymuş.

Ve bu yaraların kabuk bağlaması için bir garanti de yokmuş.