Ölüm bir kozmoloğun dilinde ancak iki kez dönebilir.

Alt ve üst dudak kişi ıslık çalma eylemine kalkışmışçasına yassılaşır fakat ağızdan çıkan yegane şey sedyede uzanmakta olan küçük bir kızın öğürtüsünü andıran o garip sesten başka şey değildir çünkü köşeleri törpülemek aşıkların işidir. Kız düşünür, "Ölüm bana haram kılınmış, bu dayanılmaz ıstırabı ecelime değin içimde taşımak layığım kabul edilmiş ise gayri şiirler dillendirmem mana ihtiva eder mi ki şu vakitten sonra? Ölümün yaradandan merhametli, kapısının ise ihtiyacı olanlara hep açık olduğu söylemi yalanmış meğer, öyle alçakça ! Eh, bana avuçlarımı aşağıya indirmek düşer bu durumda."

İkinci aşama: Dilin damağa değmesini müteakip dudaklar kapanır. Oysa yabancıların duyduğu şey sedyede artık oturur pozisyonda durmakta olan aynı küçük kızın gerindiği sırada bükülen kolundan gelen hafif çıtırtıdır.

 "Çıt."

Bir kalpten amansız bir ayrılıktan sonra çıkabilecek tek ses. Ama kırılan şey onun kalbi değil, kolu işte, anlayamazsın. Kız annesinin elini tutmak ister fakat gözerimini donatan tek şey koca bir doktor sürüsünden başka şey olmadığından yalnız kıvranır , kıvranır , kıvranır . Kara sıvı ince boru içinde gözden yitene değin yapmaya diretir bunu. Yapar yapmasına fakat aslına bakarsan kolu kırıktır artık, söylenen hiçbir şey işlemez ona. Kızın ihtiyaci olan tek şey kozmoloğun dilinde her seferinde iki kez dönen o tek sözcüktür.

Ölüm.