Bir bülbülün zehirli bir çiçeğe nasıl sevgiyle kucak açtığını bilir misiniz sayın siz? Kalbi olmayanlar içinin her tarafını zehirle doldurur. Zehir yayıldıkça senin niyetin başkasının bağrındaki o çiçeği koklamaya dönüşür. Koklamak, sevmek, senin bütün hak etmediklerin. Zehirle yıkandıkça ellerinde zehir kokmuşluğu, ağzında bir çalım bal zehri, kalbinden yayılan zehrin kokusu, envaiçeşit zehir yuvası kalbin, sen ki bir bülbülsün. Nam-ı diğer, şarkı tozu biriktiren bir beyaz bülbül. Dünyada her beyaz bülbül ilahi söylemez! Sen de onlardansın. Bir beyaz bülbül. Cehennem bekçisi bir beyaz yaralı bülbül. Çiçek masum; tomurcukları var, salkımları; zehir saçan, arıları kokusuyla sarhoş eden polenleri. Ama sen, ama sen bir hayatı başlatıp bitirebilirsin. Adına aşk der, bir çiçeği toprağında öksüz, anasız, bağsız bırakabilirsin. Sen çiçeğin kalbine, yatağına, gizli hayallerine sızabilir; ayaklarını bağlar, yetim edebilirsin. Ama sen bülbülsün. Bolsun, ölmezsin. Kulaklara o neşeli şarkıları söyler, kulak arkalarına pislik bırakırsın insanların. Sen divaneleri etrafına toplayan avaresin. Dünyada baharı çürütüp insanların yegane kısa meftun olmalarının tek sebebisin. Ey bülbül, artık yeter! Bizi çürümüş çiçeklerimizle bırak. Bırak ki baharımızın ve babalarımızın intikamı için o lanet kıştan yeniden doğalım!