Yaralanmak kötüdür

Belki yarılanmak kadar

Ne zaman varacağını bilemezsin, kış günü çocuğunu kaybeden bir annenin

Soluğuna sıkışmış vicdan azabına sorarsan

Çünkü yaralanmak da azap tohumlarını taşır heybesinde

Güneşin kavurduğu bir akşam patlatır göz bebeklerini

Dumanını sırtına mıh gibi çakar

Nefes alamaz olursun ritmi göğsünde yükseldiği zaman

Başlamadan biter kayboluşların 

Gökyüzüne ellerini uzattığın an  


Ya bugün yağmur yağmazsa?

Nasıl alışırım sensizliğe nasıl

Hafiflerse cümlelerin yükleri ufuklarda

Üstüne bir nokta koyarım tersine dönmüş dünyanın

Şimdi yaralanmak sensizliğe eş görülür bu sokaklarda

Orta Çağ'dan kalma işkence aletleri sarar bedenimi mesela

Bir giyotin keser kolumu kanadımı

Ah edişlerim ücra köşelerin çiçekleriyle sulanır

Anılarım engizisyon sandalyesine sarılır  

Yalnızlıklarım Filistin askısında

Yağacaksa yağmur avuçlarıma 

Yağsın Godiva’nın geçtiği yollara da 


Ben hayaline aşık değilim

Sokak lambalarına gizlenmiş vaziyette teslimiyeti olmayan 

Kanın ve suyun karıştığı toprağa hitaben her şey

Her şey 

Kadim bir şuurun yükselen tortularında bulduğum

Yan çizerek atılmış dizginsiz aşk şiirleri için

İşte gerçek ve işte sen

Hukukumuz boyumuzdan büyük

Kalbimiz rahlelerin arasında sıkışmış göçmen kuşlarda sarılı

Yarası olmayanlara hediye 

Üç elma düştüyse gökyüzünden

Üçü de benim başımda

Hayalin hep uzaklarda, daha çok karşımda.


Teslim oluyorum, ellerim iki yandan bağlı

Mürettebatım taş ocaklarında gözlerini kaybetmiş kör keşişler

Bileklerimden akan simsiyah bir karanlık

Resmiyetini yitirmiş donuk su birikintileri

Yazsın yakamı bırakmayan herkese inat aşkın ve yaranın hikayesini

Çünkü yaralanmak sevdanın çok ilerisindedir 

Uzlaşmaya yanaşmaz zamanı vadileriyle bezemiş tutsak evhamlar 

Ceketimin cebinde silik birkaç satır

Yaralandığım günleri hatırlatır


Şimdi bu yaraların gövdesiyle sarıldım sana

Sarıldım sımsıkı sevdana

“Sen ister yâr ol, ister yara

Lütfun da başım üstüne kahrım da” **




**Şems-i Tebrizi’nin sözü olduğu kabul edilmektedir.