Temiz havayı içine çekti Ken. Hava rüzgarlı ama açıktı. Karşısında oturan dostlarına baktı. Burada bu insanlarla olmaktan mutluluk duyuyordu.

Konuşmaya dalmışlardı.

..hmm, buna cevabım hayır. Öyle olduğunu düşünüyorsun ama seni temin ederim ki öyle değil.

"Belki de. Ee, sen neler yapıyorsun Ken? Şu bahsettiğin projen ne durumda?"

Arkadaşına döndü.

"İyi durumda, üzerine çalışıyorum. Aslında uzun süredir bu kadar heyecanlanmamıştım bu iş bana iyi gelecek."

Gülümsedi arkadaşı sonra diğer arkadaşına dönüp bir şey söyledi.

Ken birdenbire karnında bir ağırlık hissetti.

Yumruk yemiş gibi afalladı. Sesler bulanıklaştı, Vücudunda kan dolaşımına karışan sıcak renk cümbüşünü hissetti. Koyu bir koku duydu. Ruh aleminde bir şeyler döndüğünü anladı.

Güçlü bir şey geliyordu.

..ters dünya..

Neler olduğunu anlaması biraz sürdü.

Önce hava karardı. Sonra ıslık şeklinde bir rüzgar esti.

Bir ses duydu: "hüüğh, hüüh, hüü, hüüüğh" biri ıslık çalıyordu.

Adım sesleri duydu. Yavaş ve istikrarlı yürüyordu, bu sinirini bozdu.

Görüş açısı bulanıktı. Karşısından iki şeyin yaklaştığını farketti.

Ardından siyahlar içinde biri göründü.

Islık çalıyordu.

Ken'e yaklaştı. Ken, geleni tanımıyordu ama tahmin etti.

"Senin ne işin var burada?"

Tadı kaçtı.

"Ne naziksin gerçekten. Sana da selam."

Ken sinirlendiğini farketti.

"Neden buradasın?"

"Ben kendim gelmedim, çağırıldım."

Şaşırdı Ken.

"Kim tarafından? Ben çağırmadım."

"Ona sor."

Ken işaret edilen yere baktı. Uzun boyuyla, üzerinde rengarenk şekillere bürünen elbisesiyle bir kadın duruyordu.

"Selam Ken."

Tekrar afalladı Ken.

Bu gelen ikinci kadındı ve Ken onu iyi tanırdı.

"Sen, neler oluyor burada?"

"Bir şeyler geliyor Ken. Tehlikedesin."

Ayağa kalkmak istedi, sendeledi, vücudu emirlerine uymuyordu.

Hoşuna gitmedi. Özgürlüğüne düşkündü.

"Sebebi bu insanlar mı?"

"Belli ki."

" Hayır, bu insanlar olamaz. Otel ile bu konuda bir anlaşma yapmıştım. Şüphe edecek bir şey olmadığı konusunda mutabıkız."

"Olabilir ama yine de buradayız. Mutabakat hâ? İlginç. Yine de ön kapısından giremiyordun. Hatırlatırım."

Ken buna bozuldu. Haklıydı.

"Ken haline bak kaşınıyorsun, yani o anlamda değil elbette damarların.. Rengarenk ışıklarla dolu. Sen bunun ne demek olduğunu bilirsin. Damarlarına kadar hissediyorsun. Işıl ışılsın bugün." Hınzırca gülümsedi. Neşesi yerindeydi çünkü kendinden pek bir emindi.

Karşısındaki adama karşı kendinden bu kadar emin olmak hoşuna gidiyordu çünkü ona hizmet etse de bu adama üstün gelmek bu evrende bile ona karşı zordu ikisi ihtilafta kalırsa genelde o kazanırdı.

Her şeyi bilmeyi istemek gibi bir huyu vardı.

Ken düşüncesini böldü.

"Endişelenmeye gerek olmayan bir kaşınma bu. Gidebilirsiniz."

Gitmeyeceklerini anlamıştı. Hiç bu kadar yaklaşamamışlardı. Buna izin vermemişti. Ama şimdi bir sorun vardı.

Bunlar dokunduklarını illa ki ya yok ederlerdi ya da hasar verirlerdi.

"Maalesef bu o kadar kolay değil Ken. mührümüz var."

Normalde karşı çıkardı fakat kendisi de bu sefer tereddütteydi.

"Kuralları biliyorsun. Hadi ama Ken, benim. Burada tüm ihtişamımla karşında duruyorum. Ve sen bana güvenilmesi gerektiğini iyi bilirsin."

Eteğini tuttu ve etrafında bir tur döndü. Işıkları yayıldı.

Haklılık payı var diye düşündü Ken.

"Öyle ama seni henüz tam anlamıyla anlamış da değilim. Senin bile rengini sabote edebilen faktörler var."

"Yine de buradayım ama değil mi tatlım, ve Otel'in emriyle buradayız. Otel ile kendin için bir anlaşma yaptın bende bu Emir ile burada bulunuyorum sen kendini korumazsan o seni korur ve çoktan işe koyuldu bile."

Ken bundan rahatsızdı ama ne yapması gerektiğinden de emin değildi.

"Bilinçaltımda bir savaş başlattınız yani, hem de en yakınımda olan insanlara karşı. Yârgıç ne diyor bu duruma?"

Kadın, bu ismi duyunca sinirlendi ama belli etmedi.

" Onun ne dediğini bilmiyorum ama Otel kararını verdi. Böyle olması gerekiyordu ki buradayız. Hepimiz senin iyiliğin için çalışıyoruz. Hem rekabet iyidir hâ?"

Zevk alıyordu. Ken bunu anladı. Elini çenesine götürdü, düşünüyordu.

Emin değildi, bu çok büyük bir riskti. Bir yandan ortada filizlenen bir karanlık vardı ve işte bu kadın tüm renkleriyle güçlü bir şekilde karşısında duruyordu. Bir şey olmasa kendisine böyle ansızın gelemezlerdi. Bir şeyler yapmaya geldiği belliydi.

"Emir yetki yüzüğünü göster."

Şaşırdı Rengarenk Elbiseli Kadın. Ken'in bunu yapmaya muktedir olduğunu da biliyordu. Hayır diyebilirdi fakat sert tepeceğini bilirdi. Öyle olursa da işini göremezdi. Anlayacağını sanmıyordu.

Yüzüğünü taktığı baş parmağını uzattı parmağını ters çevirdi.

Kahverengi yaldızlarla donatılmış, antrasit renkte, işlemeli gümüş bir yüzüktü.

Üzerinde yan yana duran 2 piyon işlemesi vardı.

Ken, emrin ne olduğunu anlamaya çalıştı sonunda da anladı. Şah'ın iki piyonu ölüme çıkmışlar.

"Emri iptal et."

Kadın anladığına şaşırdı. Doğruldu.

Bir şeyler olacaktı.

"Bunu yapmayacağımı biliyorsun Ken. Emir verildi ve dönüşü yok."

Ken, kadının gözlerinin içine baktı. Bakışları kararlı ve deliciydi.

"Sana Emri iptal et diyorsam iptal et."

"Sen bile kafana göre hareket edemezsin."

Kadın, Ken'in arkadaşlarına doğru yöneldi.

Ken ani bir hareketle yerinden doğrulup araya girdi.

Dönüp vücuduna baktı felç hali geçmişti buna şaşırdı.

"Ken, bunu yapma bedelleri olur." dedi kadın.

Ken yavaş yavaş kendine geliyordu. Bu insanların kendindeki kaderini bu ikisine bırakamazdı.

Kadın dokunmak için hamle yaptı.

Kadının ellerini tuttu ve onu savurdu.

Yerden kalkan kadın Renkleri elleriyle silah edindi. Renkler, bir yumru haline geldi Ken'in etrafından dolaştı.

Siyahlar içindeki Kadın ise rüzgarı harekete geçirdi siyah bir Rüzgar arkadaşlarına doğru esti Ken arkadaşlarına karşı hiddet hissetti en tehlikelisi bu siyahlar içindeki kadındı sessizdi fakat çok etkileydi. Duygu ve düşüncelerini yönlendiriyordu.

İçinde duyduğu şüphe ve hiddete karşı gelmeye çalıştı yüzeyde somurttu yalancı bir tebessüm takındı yüzüne. .

Yere düşen Ken, doğruldu. Sinirlenmişti.

Baş etmekte de zorlanıyordu.

Avucunu gökyüzüne açık hâle getirdi. "Kale" dedi ve havaya doğru fırlattı.

Giyimi 70'lerden fırlama modern tarzda giyimli genç, fötr şapkalı bir kadın geliyordu. Beyazlar içindeydi. Yürüyüşü kendinden emindi.

Kadını gören diğer ikisi durdu. Şimdi hamle yapmak manasızdı.

Beyaz elbiseli kadın saatine baktı. Birden zaman yavaşladı.

Herkes üzerinde beyaz bir ağırlık hissetti.

Boğazını temizledi. "Hanımlar, ya yanlış yapıyorsanız?" diye kendinden emin bir şekilde konuştu.

Kadın elinin işaret ve orta parmağını birleştirerek havada bir sağa bir sola çekti.

Otel'in süvarileri olabileceklerden ve olmuşlardan kesitler gördüler. Pek de umursamadılar. Elleri güçlüydü çünkü.

Kadın söze girdi: "Eğer yanlış yaparsanız hissedeceğiniz acıyı gördünüz.

Vicdan..

Yüreği olan birinin en büyük zaafı aynı zamanda en güçlü silahı.."

Renkler içindeki kadın vicdan sözünü duyunca ürküldü. Kendi yapılarında yoktu fakat sahipleri bunu hissederse üzerlerinde kullanabilirdi. Hiç de hoş şeyler olmazdı.

"Lanet olsun Ken, bunu yapma."

Beyaz elbiseli kadın diğerlerine seslendi: "Sorumluluk aldığınızı kabul edin ya da geri çekilin."

Renkler içindeki kadın Ken'e baktı. "Sorumluluğu alıyoruz. Emrimiz var." diye cevap verdi, Yüzüğünü gösterdi.

Fötr şapkalı kadın bu kendinden eminliğe şaşırmıştı konuşan kadının elini avucunun içine aldı ters çevirdi yüzüğüne kendi yüzüğünü dokundurdu.

Kadın ürperdi. Birbirlerini sevmezlerdi. Kadın bir saniye kadar daldı. Dehşete düştü. Zira görevinin ne olduğunu gördü. Ken kadına döndü.

"Ne diyorsun avukat?"

"Bizzat müdür tarafından onaylanmış."

"Ona hiç güvenmiyorum. Ama ortada bir yanlış olduğu da kesin."

"Ken, kendine bunu yapma. Asıl acıyı sen çekiyorsun."

Ken emin değildi, kadının haklılık payı vardı ve bunlar kurallarını kendi koyduğu dünyasında kolay kolay kendilerine karşı çıkmazlardı. Bu sefer onlara güvenmek zorundaymış gibi hissediyordu.

Kadına yöneldi:

"Gerekeni ben yapacağım. Siz bir şey yapmayın."

"Mümkün değil."

Ken sinirlendi. Göz bebeği küçüldü savaş moduna giriyordu renklere büründü. Siyahın tonlarından keskin bir gri renge dönüştü.

Bir seyler olacaktı. Avukat siper aldı. Başını hadi bakalım dercesine sola doğru eğdi ve geri çekti. İki kadın da savaş moduna geçtiler.

Renkler içindeki kadın dudak büktü savaşmayı düşünüyordu sonra vazgeçti.. Bu adam kendine yalan söylemezdi. Aksi halde hiçbir şey yapmayıp kendilerine engel olması ise bu dünyada bir kaos yaratırdı.

"Pekala" dedi ve geri çekildi.

Ken hala düşünceliydi. Kadına döndü: "Otel ne yaptığından emin mi?"

"Senin temin ederim son derece emin."

Ken, kadına baktı.

"Otel oynadığı bu satrançtan emin olsa iyi olur çünkü sevdiklerim üzerinden satranç oynamayı ne severim, ne de kabul ederim."

"Ken.. Ken.. N'oldu? Daldın gittin bir anda."

Düşünceliydi. Hissettikleri hala üzerindeydi.

"Bir şey yok kötü hissediyorum biraz, kalkalım mı?"

"Tabii olur, hava da bozuyor zaten."

Hep birlikte kalktılar.

Evine geldi. Koltuğuna uzandı ve derin bir nefes aldı. Ne yapacağını bilemiyordu. Bir şey yapmak zorundaydı yoksa kontrolü kaybedebilirdi. Hata yapardı ve bunu hiç istemezdi. Bu işin içine Mabed hiçbir şekilde girmemeliydi. O süslü, diplomasız avukatlar ile hiç uğraşamazdı. En önemlisi sevdiklerini üzmesi Ken'i bitirirdi. Onlara karşı sorumluluk hissediyordu.

Sevmenin, gönül bağı kurmanın sorumluluğunu..

Vereceği karar hem Oteli, hem Yargıcı tatmin etmeliydi. Piyon 2.. İki büyük savaşçı aynı anda anılarıma saldıracak, bu insanların bendeki anlamını silecek demek oluyordu bu. Büyük bir şeydi. Kontrolü kendi eline alması iyi oldu.

Ne ara şüphe eder oldum? Sezgilerim bana neyi anlatmaya çalışıyor diye düşündü Ken.

Onlardan önce bir şey yapmalıydı. Aklına tek bir şey geliyordu ama o bunu yapmayı pek de istemiyordu çünkü yapacağı bu şey diğer insanlar için önemsiz olsa da en yakınındakiler için büyük bir risk demekti ve bu insanlar onun için çok özeldiler. Bir yandan kabuk atması hala devam ediyordu vücuduna ihanet edemezdi, bunu yapmak zorunda olduğunu hissetti.

Oyunu kendi kuracaktı fakat önce bir şey yapması gerekecekti bu oyunun bedeli de ağır olacaktı.

Yargıçla görüşmeliydi.

Kulaklığını taktı, Dreams müziğini açtı. Gözlerini kapayarak kendi kurduğu Hafıza Sarayına gitti. Dönen siyah trabzanlardan inerken hâla düşünceliydi. Merdivenleri inerken bir yandan Hafıza Sarayında Yargıca giden bir yol inşa ediyordu.

Önce bir garaj inşa etmeliydi. Motor istiyordu.

En sonunda fabrika büyüklüğünde bir bir oda düşündü.

Şu hâle bak, dedi.

Beyaz.

Demek ki tarafsız ve salt emin olmak istiyorum.

Gideceği yere motorla gitmek istedi.

Jarvis diye seslendi boşluğa.

"Buyrun efendim."

Şu an dinlediğim müziği zihnimi açması için kullan, gereken hormonları salgılat, şimdi olacak olanlara entegre et ve kodla. Modumu buna göre ayarla.

Müziği analiz etti Jarvis.

"Karar modu mu etkin efendim?"

Evet.

Müzik çalmaya başladı. Aşağıdan bir boşluk açıldı ve son derece güçlü bir motor platformdan yukarı doğru çıktı. Motoruna bindi sürmeye başladı garajın kapısı açıldı. Motoruna bindi ve yola çıktı. Giderken kask ve geri kalan diğer ekipmanları hayal ederek üzerine giydirdi. Şimdi yapacağı şeyi nadiren yapardı ve oldukça riskliydi. Gözleri düşünceli, ruhu ağırdı. Almak istediği bu karardan Otel haklı çıksa iyi ederdi. Aksi halde gazabından o bile kurtulamazdı. Hadi bakalım diye düşündü, Tercihler ve Sonuçlar.

Güzel manzaraları olan insan eli değmemiş yerlerden geçiyordu. Hafıza Sarayının bu kısımları oldukça güzeldi. Kendi kurduğunuz Hafıza Sarayında isterseniz uçabile bilirsiniz fakat o gerçekçi olsun istedi. Zira gittiği yer de ancak mantık kabul edilirdi. Bir süre daha sürdü. "Yakıştı" dedi. Sık gittiği bir bir yer değildi. Yargı Mercî oto pilotta çalışan bir kurumdu. Bir şeyi değiştirmeye çalışmak oldukça zor ve riskliydi hele ki böyle bir konuda. Kendisine müdahaleyi tehlike kabul edecekti.

Varmak üzereydi.

Sonunda büyük kolonlara sahip Antik Roma Mimarisini andıran beyazlar içinde heybetli bir binaya geldi.

Şöyle bir etrafına baktı. O esnada kendisinin gelmesiyle dışarıya doğru dört nala koşan bir at gördü.

Kahverengi bir attı. Burada anlamı kendisi demekti fakat neden burada olduğuna anlam veremedi.

Girişte karşılıklı dev sütun heykeller karşıladı kendisini.

8 tane dev heykel. Yüzleri gülenç, sevimli fakat savaşçı ruhlardı bunlar. Hepsi Ken'i görünce minnetle canlanıp selam verdiler. Ken, onları izlerken istemsizce başını eğerek selam verdi.

Binanın yapısı çok hoşuna gitmişti.

İçeri girdi kendisini cliens siyahi bir kadın karşıladı.

"Bay Ken, sizi burada görmeyi neye borçluyuz efendim?"

Ken, otelin kendisine verdiği mührü uzattı.

Yargıç ile görüşmek istiyorum.

Cliens mühre baktı Otelin mührüydü. Bu kendi kurumları üzerinde mutlak güç demekti çünkü bizzat sahibin kendisi getirmişti.

Ciddi bir şeyler vardı bu adam kolay kolay buraya gelmezdi.

Çabuk karar almayı sevmezdi fakat karar verdikten sonra döndürülmesi enderdi.

Kısa bir süre Ken'in yüzüne baktı. Kararlı görünüyordu.

Boğazını temizledi.

"Birazdan sizi kabul edecek."

Teşekkürler..

"Bay Ken, gitmeden, öncesinde O'nunla görüşmek ister misiniz? Buradaki yerini hiç görmediniz."

O burada mı?

"Evet. Oldukça özel bir yeri var. Sizin için çok önemli biri olduğu her halinden belli oluyor."

Öyledir, bir de gerçek hayatta gör, çok seversin.

"Bundan hiç şüphem yok Bay Ken, en nihayetinde bu yapıda özel bir yeri olan tek kişi.

Bu taraftan ilerleyin lütfen arka kapıdan çıkın bahçeye açılan kapıdan içeri dahil olun. Sonra bir ışık göreceksiniz."

Şaşırmış baktı Ken.

Nasıl göründüğünü biliyorum bay Ken, bana güvenin bir tür teleport.

Peki.

Arkaya yöneldi.

"Benim için zevkti, efendim."

Cliens'in bunu hatırlatmasına memnun oldu. Kendisini en iyi o anlardı. Ve o kendinde mevcut olan en özel kişiydi.

Denildiği gibi ilerledi. Bahçeye ulaştığında hücrelerinin başka bir şey yere ışınlandığını hissetti, elleriyle gözlerini ışıktan korudu yavaş yavaş ortama alıştığında ellerini çekti gördüğü manzaraya bayıldı. Oldukça güzel bir yerdi. O'nu biraz ilerledikten sonra mütevazı ama şık, tek katlı bir kulübede gördü. Neresi olduğunu hemen anladı. Gülümsedi.

Bahçedeydi bir masada oturuyor, çiçeklere bakıyor bir yandan da bir şeyler atıştırıyordu. Kalbinin hızlı atmaya başladığını fark etti Ken. Hemen her seferinde böyle oluyordu. Mantığına aşık bu adam, söz konusu bu kız olduğunda mantığı kendini terk ediyordu birdenbire.

Duygularım dedi. Burada karşımdaki kişi için serbestler.

Usulce yanaştı.

Yine mi yemek yiyorsun? Gülümsedi Ken.

Karşısında duran irkildi. Ken'i görünce şaşırdı.

"Sadece atıştırıyorum, biliyorsun yemek yemeği seviyorum." Gülümsedi.

Biliyorum, sadece sana takılıyorum.

"Seni burada görmeyi beklemiyordum."

Meyve tabağına yöneldi meyve kesmeye başladı.

Sevdim burayı. Gelirim artık. Yerin hoşmuş. Gülümsedi Ken. Bu kıza karışmayı çok severdi.

"Gel tabii, burayı ikimizin ortak zevklerine uygun bir şekilde inşa ettin. Neyden esinlendiğini anladın mı?

Evet. Yine de ben inşa ettim benim niye haberim yok?

"Her şey üzerinde bilinçli hakimiyetimiz yok da ondan."

Yine de benim bilinçaltım. Ken bu durumu anlayamadığı için bazen bozulurdu bu duruma. Kendi iç aleminde olan her şey üzerinde mutlak hakimiyet isterdi. Duygusaldı fakat mantığını severdi. Kontrolü duygulara bırakmayı zayıflık görürdü.

Omuz silkti karşısındaki. Tekrar gülümsedi.

"Öğrenmiş oldun işte."

Doğru.

Yüzün, dedi Ken.

Endişeyle yüzüne yokladı. "Nolmuş yüzüme?"

Cumhuriyetin ilk günleri gibi.

Gülümsedi. "İlhan Berk diyorsun yani."

Diyorum.

"Bak bak.."

Meyve tabağını uzattı.

Teşekkür ederim.

"Afiyet olsun."

Bir dirseğini masaya koydu, yüzünü tek eliyle avucunun içine aldı başını eğdi Ken'e baktı ve gülümsedi.

Bir müzik duydu Ken. Zaman yavaşladı , rüzgarın her bir dokunuşunu yüzünde hissettj. O hariç her şey önemini yitirdi bir anda. Bir kere daha aşık oldu Ken.

"Hayırdır bakalım, hangi rüzgar attı seni buraya?"

Bir karar almam gerekiyor dedi Ken.

"Nasıl bir karar?"

Defensionem.

"O da nedir?"

Sen hariç herkes kaybedilebilir olduğunu hissetmek zorunda. Tüm ilişkilerimde kendimi geri çekeceğim. Sanırım Erdem'im gücümü tüketti. Altına binevi dinamit koyacağım, beni tanıyanlar için bir yıkım olacak. Eski bene ulaşamayacaklar. Bencilce davranıp kaçan herkes altında kalacak ve ilişkimiz bitecek. Dayanabilenler ise uzun bir tadilat sürecinden geçmek zorunda kalabilir.

"Binevi tecrit."

Doğru.

"Ama bu bütün ilişki dinamiklerinin sorgulanması ve serbest bırakılması demek. Sağlamlaştırdığın her bir değere karşı açık olacaksın."

Böyle olmak zorunda.

"Girişte o 8 dev sütünü gördün mü?"

Evet, gördüm.

"Hepsi bu yapıyı inşa etmende sana yardımcı olan değerler. Şimdi sen, inzivalarını bozup sorgulanmaya hale getireceksin."

Bana düşman mı olacaklar?

Onları tekrar kazanman icin savaşman gerekecek.

Hayat bu, böyle olmak zorunda.

"Peki, sen daha iyi bilirsin. Yine de dikkat et. Özellikle onlar için."

Edeceğim.

Çıkarken düşünceliydi Ken. Her şeyi riske atma ihtimali vardı. Tüm bu dengeleri kuran, koruyan değerler bir anda sarsılacak kendisine düşman kesilecekti. Kendisini korkutan bunlar değildi. Diğer insanlar da değildi. Sadece o insanlardı.

Kalplerini kırmaya dayanamazdı.. Ve sevdiklerinin kalbi için yapabileceklerinin sınırı yoktu.

İçeriye yöneldi.

"Gitmeden önce bay Ken, sormama izin verin bundan emin misiniz?

Ken, arkasına döndü fakat bir yanıt vermedi.

Emin değildi.

Gazladı.