Kaybettiğini sandığı kitaplarına denk gelmenin şaşkınlığıyla çatı katından indirdiği kolileri karıştırmaya ara verip kitapları uzun zaman sonra denk geldiği eski dostlarını kucaklarcasına kollarının arasına aldı Ali. İçini ansızın bastıran özlem, tozlu sayfaların kokusuna karışıp yerini eski günlerden bir iz bulma korkusuna bırakmıştı. Çocukken çok iyi olmayan durumları onu, bu dört-beş kitap arasında gidip her defasında ilk kez okurcasına yeni bir heyecana sürüklerken şimdi, o günlerden kalan buruk hatıralara dönüşmüşlerdi. Merakına yenik düşüp sayfaları kurcalamaya başladığında az biraz çevirme sonrası içini acıtan o resim karesiyle denk gelmesi gözlerindeki mutluluğu silip birkaç yaş damlası kondurtmuştu yüzüne. Pencerenin ardındaki bahçeye dalan yorgun gözleri çocukluğunu ve Nergis'i aradı. Yılların ondan çaldığı şey çoğu zaman bir insanın ötesinde hayal arkadaşı, aynadaki yansıması, ilk günden beri hiç ayrılmadığı ikizi Nergis'ti. Badem gözlü, pamuk gibi beyaz tenli, kumral saçları omuzlarını öpercesine uzanan narin Nergis'i şimdi sesini bile unutturacak kadar uzakta yaşamla vedalaşmış, duygularına mühür vurdurtan yokluğuyla onu bir başına bırakıp gitmişti. Çoğu zaman bunun haksızlık olduğunu düşünürdü Ali. İkizlerdi ve kendi sapasağlam bir bünyeye sahipken Nergis'inin minik kalbi bir gece ansızın durmuş, onca müdahaleye rağmen hiçbir şeyin değişmemesi onda mütemadiyen dinmeyecek bir acıyı doğurmuştu. Üzerinden on yıl geçmesine rağmen ilk günkü gibi taze kalan yarası arada kabuk bağlasa da yüzleşmeye korktuğu hatıralar kanatırdı yarasını. Geriye dönüp kitabın buruşmuş sayfaları içinden yırtılmaya yüz tutmuş resmi avuçlarının içine aldı. Arada kavga etseler de birbirlerine olan düşkünlüklerinin onları kimi zaman bebeklerle oynayıp kimi zaman misketlerin peşinde koşan iki çocuğa çevirdiği o günlerde beraber yaptıkları ilk resimdi bu. Annelerinin aldığı güzel kokulu boyaların hakkını vermek istercesine baharın ışıltısını çocuk dilinden konuşturdukları o resmi, neşeli bir anıya dönüştürdüklerini sanmışlardı. Ama şimdi yedi yaşından kalan bir hatıra her insanı az biraz hüzünlendirmenin ötesine geçmezken, Ali'yi üzerinden atamadığı matem rüzgarıyla yeniden savurmuştu. Annelerinin çok sevdiği nergis çiçeği, onlara hamileyken sakinleştirici bir koku oluşunu kızına koymak istediği ada dönüştürmüştü. Şimdilerde ise o koku burnuna her gelişinde baş edemediği bir krize dönüşüyordu. Hem Ali hem annesi bu zamansız kaybı kabullenemeseler de birbirlerine yetebilmenin getirdiği zorunlulukla güçlü olmaya çalışıp çoğu zaman kelimeleri kullanmanın unutulduğu günleri geride bırakmışlardı. Şimdi on yedi yaşında ansızın hatırladığı bu kabusa alışmayı öğrenmenin getirdiği sorumlulukla gözyaşlarını içine akıtıp ona seslenen annesinin sesini takip etmek için kapıya doğruldu. Geride bıraktığı şey görünürde bir kağıt parçasına eş değerken aslında kardeşinin kahkahası, okul yolunda tutuştuğu el, saklı oyuncağı, yarım dünyasıydı.