Son günlerde zamanımın belli kısımlarını küçük çocuklar ile oyunlar oynayarak geçiriyorum. Şimdi size şov için arkadaşlarım çok sıkıcı, beni anlamıyorlar gibi boş şeyler söylemeyeceğim. Dışarıya çıktığınızda sosyalleşecek fazla insan yok. Bu durumun belli ana noktaları var tabi ki. İlk ana neden çevrede popülasyonları artan ergenler. Bunu “büyüdüm ben” tribine girmiş insanlar için söylüyorum. Büyüdüğü zaman her şeyi yapmakta özgürmüş gibi bir anlayışın içine girmek. Bu bana saçma gelen bir şey. Düşünüyorum bizde o dönemlerden geçtik. Geçmişime göz atıyorum. Bende nedense böyle şeyler olmadı. Tamam, bazen büyüdüm kafasına girdiğim zamanlar oldu. Ama bunlarda çevreme zarar vermeden kimseyi kırmadan oldu. Egomu tatmin edip kendimi göstermeye çalıştığım zamanlar olmadı. Bu kadar doruklarda yaşamadım. Zaten ben hatalarımla büyümek için çabaladım. Bu süreçte öğrendiğim en iyi şeyde seni rahatsız eden herkesten ve her şeyden uzaklaş. O ergenleri düşünmeden uzaklaştım bende tabi. İşin sonunda gerçekten arkadaş gibi oyunlar oynayabileceğim yarım insanlar buldum.

 

Bu insanları (ya da insancık diyebiliriz) inceleme ve gözlemleme fırsatımı iyi değerlendirmeye çalıştım. Onların öyle bir yaşayışları var ki tarif edilemez. Duyguları çok üst seviyede ve anlık yaşayabilen insanlar onlar. Ne demek istediğimi ufak bir anımla açıklayayım. Bir minik arkadaşımız kendi kakasına şaka yapmak için topu alıp kaçıyor. Tabi buna üzülen minik dostumuz yere oturup ağlamaya başlıyor. Bu normal ağlamak değil. Dünyada en büyük üzüntüyü yaşamış gibi. Canını bir şey o kadar yakmış ki dayanılmaz bir acı yaşıyormuş gibi. Sanki en sevdiği şeyi gözleri önünde kaybetti. Dur bir dakika şuanda mantıklı geldi. Arkadaşı topu aldı kaçtı. Dolaylı yoldan onu kaybetti evet. Tamam, ağlaması normal olabilir. Benimde en sevdiğim şeyi alsalar ağlayabilir miyim? Konu ben olmadığım için devam edelim. Arkadaşı ağlamaları duyduktan sonra büyük bir sinir ile topu yere vurdu. Diğer yoldaşları  “gelin bu ağlakla oynamayalım” diyerek yanına çekti ve uzaklaştılar. İşte acı bir yenilgi. Top geri kazanıldı evet ama ordu kaybedildi. Çok yazık oldu bende üzüldüm buna… Derken minik dostumuz gülerek topunu aldı “ abi hadi orta aç” diye bağırarak topa vurdu. Gol olunca benim anlamını bilmediğim bir sevinç yaptı ve seyircilere koştu (etrafta kimse yoktu ama bizim için vardı) bende yanına gittim beraber sevindik, birbirimizi birazcık övdük, tebrik ettik ve seyircilere selam verdik. İşte az önce en dipteyken bir anda top zaferi ile geri yükselmek. Belki ağlamak bir taktikti. Başarılı oldu…

 

 

Bu minik dostlarımızla geçirdiğim zamanda gerçekten eğlendim. Mükemmel bir aktivite. Bu eğlencenin ana sebebi her şeyi gerçek yaşamaları. O an onlar için nasılsa öyle yaşıyorlar. Duygularını korkmadan belli ediyorlar. Oyunlarda başarılı olmasalar bile pes etmiyorlar, çabalıyorlar. Ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar. Sevdikleri bir şeyi ve oyunda başarılı olan kişiyi övmekten çekinmiyorlar. Kavgaları olsa bile bir anda sarılıp barışıyorlar. Top yüzünden kavga eden arkadaşlar 10 dakika sonra geri barıştılar mesela ve hiçbir şey olmamış gibi devam ettiler. Tabi bunların ana sebebi temiz bir kalp ve harıl harıl çalışan bir beyin. Bu kalp ve beyin çoğu şeyin farkında. Gülmek için, kendin için yaşamak. Nasıl istiyorsan öyle davranmak. Yargılayan gözler olmadan onları umursamadan yaptığın şeye devam etmek. Başarmak için, o an hedef neyse ona ulaşmak için uğraşmak. Bunları yorulmak duygusu nedir bilmeden yapmak. Olayın özü sadece mutlu olmak. Sonunda şunu anladım aslında herkesin tekrar kazanması gereken bazı şeylere aslında daha çocukken sahipmişiz. Sonuç, hepsini kaybetmişsiz fark etmeden. Değerler kaybedince anlaşılır. Umarım minik arkadaşlarım bunların anlamını erken fark eder ve umarım minik arkadaşlarım hep mutlu, değerleri kaybetmeden büyür.