Temmuz ayının sonlarıydı ve gün henüz ufuktan doğarken bir öykü yazmak istedim. Bu istek kuvvetli bir şekilde beni dürtüyordu ve karşı koyamadım. Bazen karşı koyamazsın ve sadece yaparsın, bu da o anlardan biriydi. Gerekli şeyler belliydi: Kalem ve defter. Bulmak zor olmadı, hiçbir zaman olmamıştı. Ardından önüme koydum defterimi ve elime aldım kalemimi. Yazacağım satırlar aklımda uzun zamandır dönüp durmaktaydı. Nasıl başlayacağımı, nasıl devam edeceğimi biliyordum, her zerresine kadar. Yapmam gereken ilk kelimeyi yazmak ve satırların birbiri ardına sıralanmasıydı. Kalemi elime alıp yazmaya başladığımda iki şey fark ettim: Kalem ağırdı ve taşıyamıyordum, kollarım epey güçsüzdü. Fakat pes etmedim, bu öyküyü yazacaktım ve umudum o ki güzel olacaktı. İlk kelimeyi yazarken zorlandım. Bu da ikinci fark ettiğim şeydi. Kalemin ağırlığı bir yana defterin sayfaları da haddinden fazla sert ve ağırdı. Böylelikle aklımda yazılmayı bekleyen onca sözcüğü deftere dökemedim. Önce kalemi yavaşça bıraktım sonra da defteri... Böylelikle bir öyküyü yazamadan bitirdim. Bazı şeyler yarım kalır, bu öykü de yarım kaldı.