Uzun bir sessizlikle çıkarız ilk yolculuğumuza, ardımızda kalanların arkamızı toparlayamayacağını bile bile. Yani riskin en âlâsı ama yaşamın da en hasıyla. Yarın kaygısı hep vardır, her zaman olmuştur fakat neye beslendiği önemlidir. Aynılıklara değil de sergüzeşte besleriz ki bu pek çokları için efsunun ta kendisidir. Bir başına olmak kadar gürültülü kalabalıklar görmedim ben ömrüm boyunca, mütemadiyen bir ses konuşur, susturmak ne mümkün, her geçen dakika sesi yükselir ve varlığı ayyuka çıkar. İşte o sesle mücadeledir yolculuğumuzu besleyen, her mücadele kanlı değildir, dinlemek de mücadeledir, dinlerken öğrenmek de sonra, kendinle olanıdır mücadelenin.

Dünyada yaşayan son insan olsan neyi yapmaya devam ederdin?

Yürümeyi, yürürdüm boyuna ulaşacağım, kimse yokken de sessiz şehirleri içimdeki sesle çalkalamayı. Çünkü şimdimin hayatı bu, çünkü şimdi kök salacak kadar ait, tamam diyecek kadar tamamlanmış hissetmiyorum. Yollarda indifa istiyorum, oturduğum yerde duvara bakarak değil. Çünkü keşkelerin külfeti alabildiğine ürkünç bir varlık gibi. Ve sizler yeni bir benle gelseydiniz dünyaya, yeniden aynı kimlik, aynı değerler doğrultusunda mı yaşardınız? Yoksa zaten yaşanacağı kadar yaşandı, yeni bir ben doğurmanın vaktidir mi derdiniz? Her gün ruhumuza üflenen yeni bir şans, yeni bir bense yerli bir kavganın en yabancı adımı zannımca.