sırtımızın kamburu çıkmış vaziyette oturmuştuk. önümüzde ağzımızı doldursun diye soğumaya yakın çaylarımız duruyor. uzun soluklu sessizliği iç çekişi bozdu. biz, dedi; biz küçükken annem çarşıdan gelirdi. o gün yedi kardeşten birine bir şey almış oluyordu bazen. şimdi böyle otururken aklıma geldi. bazen derslerimizi böyle sırtı kambur oturur vaziyette çalışırdık.
-içimde huzurla dolu bir acıma duygusu oluştu. ağlıyorum. gözyaşımı yanağımda hissedince daha da ağlamaya başladım. -
annem kardeşlerimden birine bir şey aldığında diğerimiz ağlıyordu. şimdi ağladığımıza ağlıyorum, bakma sen bana. alabildiği oymuş diye düşünemiyorduk. zaten seneye birimize yâr olacaktı. onun hissine empati kuruyorum.
billiyor musun, dedi. doğduğumdan beri yalnızca acı hissediyorum. bilseydim doğmazdım da değil. insanlar bilsin istiyorum. katlansın istiyorum. karnıma çekilip acımı yaşadığımı bilsinler istiyorum. yasım hiç bitmemiş gibi. duruyorum, aklıma bir şey geliyor ve ağlıyorum; baksana...
ben, o ve sırt kamburumuz. o anlattığında halıya bakmışız sadece. parmaklarıyla halı desenlerini geçerken,
'biliyorsun
yükseldiğimiz gökte
bu da olsa yer yarılır
bu da olsa dünya durur dediğimiz her şey oldu
dünya durmadı'
...